* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: AKLIMIZI VE İRADEMİZİ KULLANALIM  (Okunma sayısı 350 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
AKLIMIZI VE İRADEMİZİ KULLANALIM
« : Kasım 09, 2018, 08:29:39 ÖÖ »
AKLIMIZI VE İRADEMİZİ KULLANALIM

Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede:

“Andolsun, Âdemoğlunu keremli, şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” (İsra; 70) buyuruyor.

Neyle keremli ve üstün kılmış Allah-u Zülcelâl bizi; akılla… Allah-u Zülcelâl bizi akılla ikram ettiği için, kendimizi diğer mahlûkattan akılla ayırmamız lazımdır.

Neyle, Allah-u Zülcelâl’in ibadetiyle, O’na tevbe etmekle, iltica etmek suretiyle öbür mahluklardan kendimizi ayırt etmemiz lazımdır…

Allah-u Zülcelâl bize akıl verdiği halde, bu aleti kullanmazsak bir şey yapamayız. Her zaman söylüyorum, marangozlar, aletlerini bir kenara koysalar elle bir şey yapabiliyorlar mı? Hayır. İlla testereyle, çekiçle bir şey yapabiliyorlar. Biz de ancak, akılla, düşünmek suretiyle bir şey yapabiliriz. Aklımızı çalıştırmayıp, akılsız mahlûklar gibi dolaşarak bir şey yapamayız.

Aklımızla düşünmemiz lazımdır; “Allah beni ne için yarattı? Ben nereye gidiyorum? Benden öncekiler nereye gittiler? Ben de onların arkasından nereye gideceğim?” diye düşünmek lazımdır.

Kabristanın önünden geçerken yalnız o toprağa bakıp geçmemek lazımdır, “Bunun altında neler var?” onu düşünmek lazımdır. İşte bunu da akılla meydana çıkarabiliriz.

Hani Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ya:

"Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Tirmizî, Kıyamet, 26)

Peygamber aleyhisselatu vesselam böyle dediğine göre, kabrin önünden geçerken bunları düşünerek o kabre bakmak lazım. Kendi nefsimize şöyle dememiz lazımdır:

“Bir gün ben de kabre gireceğim. Benim kabrim de ya cennet köşkü olacak veya cehennem çukuru olacak.”

İşte böyle düşünmek lazım bu akılla…

Allah-u Zülcelâl işte bunun için diyor ki, “Biz Âdemoğluna ikram etmişiz,” diye. İşte ikram ettiği o akıl çok kıymetlidir. Ama maalesef sanki o akıl bizde yok gibi davranıyoruz. Ölenlerden ibret almamız gerekirken, devamlı dünyada kalacakmışız gibi hiçbir şey yapmıyoruz.

Akıllı Ölümü Düşünür

Peygamber aleyhisselatu vesselam bir hadis-i şerifinde buyuruyor:

“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Aciz kişi de, nefsini duygularına tabi kılan ve Allah’tan dileklerde bulunup durandır (bunu yeterli görendir).” (Tirmizî, Kıyamet, 25)

Bu hadis-i şerife göre bir kişi aklını kullanmıyorsa, ölümden sonrasını düşünmüyorsa, önüne ne gelirse yapıyorsa o akıllı değildir. İsterse dünyada tanınmış, mevki sahibi bir şahıs olsunlar. O şahıslar da ölünce toprak olacak.

Bu dünyada her şey fanidir. Bunu görüyoruz değil mi? Bazı hurdacıların önünden geçerken eski arabaları görürüz. Artık tekerleri yukarıda, öyle çürümüş vaziyette duruyorlar. Bir zamanlar o araba sıfırdı, sahibi de onun etrafında dolaşıyordu, “Bir çizik var mı,” diye. İşte dünya böyledir. Bir müddet böyle sıfır araba gibi, bir gün de böyle hurda, çöplük…

Onun için aklımızı çalıştırarak elimizden geldiği kadar ahretimiz için çalışalım, unutmayalım.

Peygamber aleyhisselatu vesselam bir hadisi şerifinde buyuruyor ki:

“Hikmetin başı Allah korkusudur." (Tirmizî; Feyzu'l-Kadir, 3; 574)

Allah korkusu hikmetin başı olduğuna göre Allah'tan korkmak suretiyle aklımızı kullanmamız lazımdır. İşte bu gibi şeyleri, yani ölümden sonrasını düşünürsek Allah'tan korkarız.

Mademki, kabir, ya cennet bahçesidir veya cehennem çukurudur; Bu ikisinden biri olması Allah'ın elindedir. Öldüğün zaman ya cennet bahçesi yapacak onu Allah ya da cehennem çukuru yapacak, öyleyse Allah'ı razı etmemiz lazımdır.

Eğer biz Allah'ı kendimizden razı edersek, kabir de, Münker Nekir, mahşer de, sırat köprüsü de hepsi bize dost olacak. Allah'ın elinde oldukları için Allah onlara emredecek, onlar bize dost olacak.

Kabre girdiğimiz zaman eğer biz Allah'ı razı etmiş bir kul olursak “Merhaba ey Allah'ın kulu, hoş geldin,” diyecek. Genişleyecek ve bize menfaat verecek zarar vermeyecek. Onun için elimizden geldiği kadar Allah'a karşı takvalı olalım, yani Allah korkusu ile hareket edelim.

Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede buyuruyor ki:

“…Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı en takvalı olanınızdır…” (Hucurat, 13)

Bakın, Allah-u Zülcelâl “En değerli, en keremli olanınız, en takvalı olanınızdır,” buyuruyor. Daha önce dediğim gibi, Allah-u Zülcelâl buyurdu ki:

“Allah Âdemoğlunu keremli kıldı, üstün kıldı.”

Neyle? Akılla. Demek ki aklını en güzel kullanıp Allah katında kıymetli olanlar takvalı olanlardır.

Ahirette, Allah'ın katında kıymetli olmak istemez miyiz? Nasıl dünya hayatımızı daha rahat yaşamak için çaba gösteriyoruz, ahiret için daha çok gayret göstermemiz lazımdır.

Çünkü dünya geçicidir, bitecek bir gün. İşte görüyoruz, babamız, dedelerimiz hepsi gittiler. Onlar da bizim gibi bir müddet dünyada durdular sonra ölünce onları götürdük kabristana…

Bize de böyle yapacaklar. Böyle olduğu için, o ebed-ul ebed olan, devamlı olan ahiret hayatımızı güzelleştirmenin daha mühim olduğunu akılla anlayabiliriz.

İrademizi Kullanalım

Hani dedim ya, Peygamber aleyhisselatu vesselamın buyuruyor:

“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Aciz kişi de, nefsini duygularına tabi kılan ve Allah’tan dileklerde bulunup durandır (bunu yeterli görendir).” (Tirmizî, Kıyamet, 25)

Niçin akıllı ölüm sonrası için çalışıyor da, böyle yapmayanlar akıllı sayılmıyor? Çünkü geçici olan hayatın güzel olması için çaba göstermek, ebed-ul ebed olan, baki hayata hiç gayret göstermemek akıllılık değildir.

İnsan dünyada vücuduyla beraberdir. O vücud akıl ve irade sahibi olması lazımdır. Daima akılla iradesini kullanacak, ona menfaatli olan şeyleri isteyecek, zararlı olan şeyleri de yapmayacak.

İşte gerçek akıl sahibi böyledir, önüne ne gelirse önce bir duraklama yapacak, “Bunu yaparsam benim dünya ve ahretime menfaatli mi, zararlı mı?” düşünecek. Menfaatli ise hemen yapacak, zararlıysa yapmayacak.

İstenen ikinci şey ise manadır. İnsan Allah-u Zülcelâl’in yanında asıl manevi yönüyle makam sahibi olur. İşte; “…Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı en takvalı olanınızdır…” (Hucurat, 13) ayetinde bildirildiği gibi…

Takvası olmayan, Allah'tan korkmayıp nefsi ne isterse onu yapanlar da hayvanlardan da aşağıdır.

“Hikmetin başı Allah korkusudur,” buyuruyor dedik ya, işte o hikmet; maneviyattan gelir. İnsan maneviyatı sayesinde bir şeyin zahirini değil, manevi yönünü görür.

İnsan kabre baktığı zaman ne görür? Bir kişiyi kabre koyuyoruz, başucuna taşlar ve tahtalar koyuyoruz. Görünüşte bu korkunç değildir. Ama manevi olarak baktığı zaman Allah'tan korkar.

İşte Allah'tan korktuğu zaman, sâlih amel yapacak, o kabir cennet köşkü olacak, genişleyecek, aydınlanacak. Allah-u Zülcelâl'i razı edelim, Allah-u Zülcelâl'i razı ettiğimiz zaman her şey bize dost olacak.

Allah-u Zülcelâl'in rızası da Peygamber aleyhisselatu vesselamın mutabaatındadır. Yani onun yoluna ve ahlakına uymakla Allah'ın rızası kazanılır.

Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede buyuruyor ki:

“(Ey Rasûlüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana itaat ediniz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı mağfiret buyursun!..” (Âl-i İmrân, 31)

Allah'ı sevmek de, Allah'ın Resulüne uymaktır. Allah-u Zülcelâl'in rızasını kazanırsan Allah'ın dostu olursun, dost dostuna zarar vermez.

Cemaate Devam Edelim

Her hususta Peygamber sallallahu aleyhi veselleme uyacağız. Oturmakta, kalkmakta, yemek yemekte, ibadette, ahlakta, cemaate uymakta… Bakın Peygamber sallallahu aleyhi vesellem nasıl cemaatin üzerinde durmuş. Cemaate devam etmek sünnet-i müekkededir. Sünneti müekkede Rasûlullah’ın hiç terk etmediği sünnetleridir.

“Şüphe yok ki münâfıklara en ağır gelen namaz, yatsı namazı ile sabah namazıdır. Şayet münâfıklar yatsı ve sabah namazındaki ecir ve fazîleti bilmiş olsalardı, emekleyerek de olsa bu iki namaza gelirlerdi. Şüphe yok ki içimden şöyle yapmaya azmettim:
Namazın kılınmasını emredip, sonra kâmet getirilmesini, sonra da birisinin mü’minlere namaz kıldırmasını emredeyim. Ardından da ellerinde odun bağları bulunan adamlarla birlikte gidip, namaza gelmeyenlerin evlerini onlar evlerindeyken ateşe vereyim.” (Buhârî, Ezân 29,)

Hele bakın, korkunç ve tehditkâr bir hadis-i şeriftir. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem manevi olarak yakıyor.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e âmâ bir adam gelip:

“Yâ Resûlallah! Beni mescide götürecek bir kimsem yok,” diyerek namazı evinde kılabilmek için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den kendisine müsaade etmesini istedi. Peygamber Efendimiz de müsaade etti. Âmâ dönüp giderken Resûl-i Ekrem onu çağırarak:

“Sen namaz için ezan okunduğunu işitiyor musun?” diye sordu. Âmâ:

“Evet,” cevabını verdi. Peygamber aleyhisselâm:

“O halde davete icâbet et, cemaate gel” buyurdular. (Müslim, Mesâcid, 255)

Bakın Ümmü Mektum radıyallahu anh ama idi, gözleri görmüyordu. Onu mescide getirip götürecek adamı da yoktu. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ona dahi izin vermemiş.

Bizim zamanımızda nasıldır? Sofilerimiz ve vekillerimizin cemaate gitmediğini duyduğum zaman ben çok üzülüyorum. Biz Allah'ın dinine sahip çıkmazsak kim çıkacak? Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamın sünnetini yerine getirmezsek kim getirecek?

Elimizden geldiği kadar Allah'ın emir ve nehiylerini yerine getirmekte gayretli olalım.

Bizim makamımızın Allah'ın yanında nasıl olduğunu bilmek istiyorsak, Allah'ın bizi nasıl kullandığına bakalım. Sanki ibadetleri, taatleri ve zikirleri, biz mi yapıyoruz? Böyle bilmeyelim. Allah yaptırıyor, Allah azze ve celle…

Eğer Allah yaptırmazsa biz bir şey yapamayız. Allah istemezse sen kolunu kaldıramazsın, O istemezse yürüyemezsin. Bu şekilde bizim ibadetimizi de Allah yaratıyor.

Onun için eğer Allah bizi ibadetinde kullanıyorsa “Elhamdülillah, Allah bana sahip çıkmıştır, Allah bunları bana nasip ediyor. Cemaati, zikretmeyi Allah bana yaptırıyor. Allah'ın yanında bir yerim vardır,” diyelim inşallah.

Gaflet ve günahlar, Allah'ın yolu üzerinde çok büyük engellerdir. Bunları bertaraf etmek lazımdır. O da tevbe ve tevbeden sonra amel-i salih yapmaktır. Bunları yaptığın zaman engeli kaldırmış oluyorsun inşallah.

Allah-u Zülcelâl zilzal suresinde şöyle buyuruyor:

“Yeryüzü sarsıntı ile sarsıldığı, içindeki ağırlıkları çıkarıp dışarı attığı ve insan: "Ona ne oluyor?" dediği zaman. O gün yeryüzü, bütün haberlerini anlatır. Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir. O gün insanlar, amellerinin karşılığı kendilerine gösterilmek üzere bölük bölük çıkacaklardır. Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir.” (Zilzal suresi)

O gün, yani kıyamet günü yeryüzü ihbarlarını konuşacak. Biz bir yerde namaz kıldıysak oradaki topraklar, taşlar, ağaçlar konuşacak: “Ya Rabbi, bu kulun burada namaz kıldı.” Nerede olursak olalım, her yerde, bütün eşyalar, bütün binalar öyle haber verecek. İster hata yap, ister taat yap hepsine şahitlik edecekler.

Ellerimiz, ayaklarımız, onlar da bizim üzerimizde şahittir. Ne yaptıysak haber verecekler, “Benimle şöyle amel yaptı,” diyecekler. Bu hesap gününden kurtuluş yok. Öyleyse kendimizi Allah'a karşı doğru yapmamız lazımdır. Başka çare yok.

Nefisten Razı Olmayalım

Bütün ulemalar ittifak etmişlerdir:

“Nefisten razı olmak günahın başıdır. Razı olmamak bütün ibadetin başıdır.”

Peygamber aleyhisselatu vesselam buyuruyor ya,

“En şiddetli düşmanın iki yanın arasındaki nefsindir.” (Beyhakî)

Bir kardeşimiz geliyor, diyor ki, “Virdime oturamıyorum.”

Yemek içmek için oturuyor, arkadaşlarla oturuyor ama virdine oturamıyor. Neden? Nefisten başka ne var?

Eline tesbihini alacak “Allah, Allah, Allah” diyecek. Başka bir şey yok. Oturamıyorum diye bir şey yok, nefsi dayanamıyor.

Nefis böyledir, nefsi Allah böyle yaratmış. Aynı çocuk gibidir. Çocuk nasıldır, bir şeker versen sana bütün dünyayı verir. Nefis de içinde bulunduğu zamanı keyifle geçirmeyi düşünür, geleceği düşünmez.

Onun için nefse uymayalım. Abdestimizi alalım, seccade üzerine oturalım, “Estağfirullah,” diye virdimize başlayalım.

Allah-u Zülcelâl'in kudret ve azametinin çok büyük olduğunu ve bizim de ona karşı zayıflığımızı unutmayalım. Bizim zayıf olduğumuzu, onun azabına dayanamayacağımızı bilmek ve daima murakabeli olmak çok mühimdir. Eğer ona karşı daima murakabeli olursak o zaman insan günah yapamaz daima hayır yapacaktır.

Bazen kitaplarda görüyoruz bazı evliyalar, omuzlarındaki Kiramen kâtibin meleklerine diyorlardı ki, “Gelin, gelin, bakın ben elhamdülillah dedim, yazın!”

Sanki melekleri görüyor gibi olmuşlardı. Onlar o kadar ibadetle, zikirle, taatle meşgul oluyorlardı ki sanki ahireti görüyorlardı. Ashabı kiram da öyleydiler.

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir gün Haris bin Malik el-Ensari ile karşılaştı. Ona dedi ki:

“Nasıl sabahladın ey Haris?”

Haris bin Malik dedi ki:

“Ya Rasulullah gerçekten müminim.”

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem dedi ki:

“Her şeyin bir hakikati vardır, senin sözünün hakikati nedir?”

Şöyle cevap verdi:

“Ya Rasulullah. Geceleri uykusuz, sıcak gündüzleri susuz geçiriyorum. Sanki Rabbimin hesap için kurulmuş arşına bakıyor gibiyim. Sanki cennet ehlinin cennette bir birini ziyaret etmelerini izliyor gibiyim. Sanki cehennemliklerin de adeta dağlar gibi, ateşin içinde, kaynar su içindeki et parçaları gibi yuvarlandıklarını görüyor gibiyim.”

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem dedi ki:

“Bu hâlini muhâfaza et! Sen Allah’ın, kalbini nurlandırdığı bir kimsesin.” buyurdu. (Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, I, 57)

İşte böyle olmamız lazımdır. Böyle olmayı Allah'tan isteyelim.

Allah-u Zülcelâl bizi kendi nefsimize teslim etmesin, o nefsimizi hayırlarda kullansın inşallah.

Seyda Muhammed Konyevi.

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]