* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Âhiret Zarurîdir 5  (Okunma sayısı 493 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7234
Âhiret Zarurîdir 5
« : Kasım 06, 2024, 07:41:37 ÖÖ »


Âhiret Zarurîdir  5

4- ALLAH’IN MUTLAK ADALETİ

Birinci bölümde; Ahiret’in varlığına delil olarak ALLAH’TAN, İkinci bölümde HAYAT’TAN, Üçüncü bölümde ÖLÜM’DEN bahsetmiştik. Bu bölümde de Ahiret’in zaruri olacağının delillerine devam edeceğiz.

ALLAH’IN ADALETİ MUTLAK, İNSANLARIN ADALETİ İZAFİDİR

*Mutlak adalet; Hak edene, hakkı çiğnenene, hakkının, hakkını çiğneyenden alınıp, tam olarak verilmesi ve haksız olana, hakları gasbedene de hakettiği gerekli cezanın verilmesini gerektirir. Eğer bu olmuyorsa, orada mutlak adaletin varlığından bahsedilemez.

*Dünya’da insanlar arasında görülen adalet mutlak değildir, izafidir, nisbidir. Çünkü ekser insanların adalet anlayışını güç, iktidar belirler. Kim güçlüyse, gücü (iktidar, mal-mülk, makam- mevki, aşiret-sülale, vs-vs,) kim /kimler elinde bulunduruyorsa, onun/ onların anlayışları, uygulamaları esas alınır ve adalet olarak kabul edilir/ettirilir.

*Bir devlette kanunların olması, o devletin adil olduğunu göstermez. Kanunlar hakka, adalete göre yapılmamışsa, o kanunlar şerre, kötülüğe gerekçe olur. Tiranların, diktatörlerin, despotların da kanunları vardır.

*Bir devlette ‘Adaletin gücü esas alınmalıdır. Haklı olan, zayıf, güçsüz de (geda da olsa) olsa, güçlü olarak muamele görmelidir.

*Bir devlette ‘gücün adaleti’ esas alınmamalıdır. ‘Gücün adaleti esas alınırsa, o zaman güçlü olan haklı kabul edilir. Zayıf, güçsüz olanlar da haksız muamelesi görür (Dünya’daki ekser uygulamalar böyledir). Eğer böyle olmasaydı, mağdurların olmaması, insanların hallerinden, gidişattan şikâyet etmeyip, mutlu-mesut olmaları gerekirdi. Hâlbuki İnsanlar, ne geçmişte, ne de şimdi, mutlu olmamışlar, olamıyorlar ve hep şikâyetçi oluyorlar. Bu duruma tarih şehâdet etmektedir. Eski kavimlerin halleri tetkik edildiğinde; hep zalimlerin zulümleri, mazlumların da feryatları görülecektir.

*Şikâyet, ortada bir haksızlık, bir adaletsizlik varsa yapılır.

*Dünya’da çok defa mazlumlar haklarını zalimlerden alamadan, zalimler de cezalarını çekmeden kabre giriyorlar. Halbuki, mazlum vicdanında hakkının gasbedildiğini yaşıyor ve bu duruma isyan ediyor.

Madem isyan ediyor, o zaman adalet arıyor demektir. Bu adalet bu Dünya’da görülemiyorsa, o zaman nerede gerçekleşecektir?

*Çünkü bu adaletin gerçekleşmesini mazlumların dilleri sözle-yalvarma ile vicdanları da lisan-ı halleriyle (hal diliyle-fıtratla) istiyorlar.

*İnsanları yaratan, onların vicdanlarına adalet duygusunu koyan, adaletsizliğe isyan ettiren, Adil-i mutlak olan Allah’tan başka kimdir?

*Allah, hâşâ abes iş yapmaz. Abes iş (faydasız, lüzumsuz) Hakîm olan Allah’ın hikmetine zıttır. Harika Göz organını, ışığa göre yapıp, sonra da ışığı vermemek, abes bir iş olurdu. Hâlbuki Allah, Güneş’i tesis etmiş, Gözü de onun ışığına göre tasarlamıştır. Aynı şekilde Kulağı sese göre tasarlayıp, sonra da ses olmazsa, kulak ne işe yarar? Bu iş abesle iştigal olmaz mı? Ses varsa kulak bir işe yarar. Işık varsa Göz bir işe yarar.

*Hâlbuki gerçek böylemi dir? Gerçek olan; Sesin olması, kulağın ona göre tasarlanmasıdır. Işığın olması, Gözün ona göre tasarlanmasıdır. Aynı şekilde; Mide varsa, yiyecekler de olacaktır. Sevgi varsa, mahbub da olacak. Adalet duygusu varsa, bunun gerçekleşeceği bir yer, merci de olacaktır.

*Madem hakkı yenen mazlumların vicdanlarında adalet feryatları var ve bu dünya’da güçsüz oldukları için haklarını alamadan gidiyorlar.

*Öyle ise; mazlumun mazlumluğunun, zalimin de zalimliğinin tescillenip karara bağlanacağı, mazluma hakkının verilip, zalime de cezasının verileceği, bir Mahkeme-i Kübrâ olmalıdır, olacaktır ve kurulacaktır. Ve bu mahkemenin Adil-i mutlak, bir Hâkimi’ olmalıdır, olması elzemdir.

*Evet, mazlumların ve mûti olanların (Allah’a itâat edip, nefislerine gem vuranlar) haklarını alacakları ve zalimlerin, fâsıkların (Allah’a itâat etmeyip, her türlü günâhı işleyip, helal-haram demeden arzularına göre yaşayanlar) cezalarını çekecekleri bir hapishane (Cehennem), bir Mahkeme-i Kübrâ ve Adil-i mutlak bir Hâkim olacaktır ve vardır. Bu, Hâkim; Adil-i mutlak, Aziz-ün züntikâm olan Allah-ü Teâlâ’dır. O’nun kahrından hiçbir şey kurtulamaz. Allah, Mazlumun hakkını, zalimden de almaya Kâdirdir.

*Ahiret hayatını, hesaba çekilmeyi, Mahkeme-i Kübrâ’yı, Cehennem hapishanesini, inkâr edip, ‘böyle şeyler yoktur, bunlar safsatadır, bu hayattan başka hayat da yoktur, vs’ diyenler, şayet bu delilsiz iddialarında haklı iseler… O zaman yapacakları bir şey vardır.

*O da; Ölmemek. Ölümü ortadan kaldırmak veya ölümün gelemeyeceği bir yer bulup, oraya yerleşmek. Yok, bunu yapamazlarsa ki, yapamamışlardır. Şayet bunu başarabilselerdi, kimse, özellikle de; Dünya’da saltanat hayatı yaşayan ‘mütekebbirler’ bunun için varlarını-yoklarını verirlerdi. O zaman Allah’ın dediği haktır ve olacaktır.

Prof. Dr. Yusuf Özertürk.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap