Engeller İçimizde - Engeller Hepimizde
Bu neden benim başıma geldi? Çok tehlikeli bir sorudur. İnsanın haddini ve sınırlılığını unutturan, insanı olmadığı bir yere taşıyan bir sorudur. Altında yatan gizli anlam; bunca insan varken ‘neden ben?’ diye insanın kaderi sorgulamasına ve sonunda en fazla kendisine zarar vermesine sebep olur.
Kendisine ait hiçbir şeyi olmayan bir yığın toprağın, bir sanatkârın elinde şekil aldıktan ve hürmete değer bir cisme büründükten sonra sanatkârına dönüp de ‘neden beni böyle yaptın, şöyle şöyle yapmadın?’ demesi kadar bedbahtça bir durumdur.
İnsan, kendisine verilen hayatı yolda mı bulmuştur ki hayatını eleştirme ve kendi beklentilerine göre bir standart tutturamadığında varlığı ve varlığını eleştirmeye başlamaktadır.
Hiçbirimiz hayatı yolda bulmadık. Şu andaki varlığımızın yapısını da biz belirlemedik. O halde bu yapıyı daima koruyabileceğimize dair bir garantiye de sahip değiliz. Öyleyse ‘bu, neden bize oldu?’ diyerek kendimizde gördüğümüz bir engeli veya avuçlarımıza bırakılmış bir engelli bebeği, eksik noksan ya da kusurlu görüyoruz?
Normal dediğimiz (ki neye göre normal tartışılır) ya da engelli her varlık yaratılmıştır. Ve asıl engellimiz, zannımca yaratılmış olduğumuz gerçeğini kabul etmeyen bir düşünce yapısına sahip oluşumuzdur.
Engeller dışımızda değil içimizdedir zira. Hakikatle bağlantımızı kopardığımız her noktada hepimiz birer engelliye dönüşüyoruz. Bedensel engelli olsak da olmasak da ruhsal engelli oluyoruz.
Bedensel engel bu yaşamda bazı sıkıntılar yaşamamıza neden oluyor yalnızca. Oysa ruhumuzla hakikatli ilişki kuramamışsak hem bu dünya hem de devamı olan ahiret hayatımızda, ruh engelli oluyoruz.
Canda engel ve özür olmaz. Hangi alanda diğerlerine göre eksik bırakılmış bir yönünüz varsa, hakikatle en fazla besleneceğimiz yönümüz de o oluyor sonrasında.
Çalıştığım danışanlarımdan biliyorum ki, anne-babalarının hayatlarında eksik bıraktıkları her ihtiyaçları sonrasında bir ömür aradıkları ve doyurmaya çalıştıkları alana dönüşüyor. Sonrasında en fazla gelişen yönleri de o nokta oluyor.
Yani hangi noktada engelimiz varsa bedensel anlamda işte o nokta en fazla ödünleyeceğimiz ve en fazla ödüllendirileceğimiz noktaya dönüşüyor, hem burada hem diğer tarafta.
Görme engelimiz varsa mesela, kulağımız daha hassalaşıyor. Gönül gözümüz daha fazla keskinleşiyor. Yürüme engelimiz varsa, hayal gücümüz asla gidemeyeceğimiz yerlere kadar bizi götürüp pek çok güzellikleri ortaya çıkarmaya vesile oluyor. Eminim daha pek çok örnek verilebilir.
Ya da engel, bizde değil evladımızda veya en sevdiğimiz bir yakınımızda olabilir. O zaman bize düşen de acımak değil kabul etmek olmalıdır. Her şeyin verildiğini kabul etmek. Verilirken de adaletle verildiğini kabul etmek.
Eğer durumu inkâr söz konusuysa, reddetme söz konusuysa, o zaman engel bir hediyenin geliş kapısı olmaktan çıkıp, bir duvara dönüşecekti.
Aşırı ihmal etmeden veya aşırı korumacı davranmadan, engeli olan kişiyi kendine acır duruma getirmeden yapılandırılmış bir ilişki kurulabilirse; engele sahip olan insan sadece kendisine değil, onunla ilgili olan herkese de bir hediye kapısına dönüşebilir.
Durumu kabul etme, hikmetli davranmayı da beraberinde getirmelidir. Çocuğumuzun kendi yapabilecekleri ile beklentilerimizin orantılı olması, yapılabileceklerin daha gerçekçi planlanmasını ve alınabilecek sonuçların daha kolay alınabilmesini sağlar.
Çocuk, başarabilecek durumda olduğu halde, onun yapabileceği her şeyi anne-babanın yapmaya çalışması, çocuğun engelini kabul etmesini ve elinden gelen mücadeleyi devam ettirmesine imkân tanımaz.
Engeli kabul etmek birinci adımsa, ikinci adım da yapılabilecekleri yapmaya çalışmak ve sonuca razı olmaktır. Bu adımlardan her birisinde yeniden yanlışa yönelme riski vardır. Mesela elden geleni yapalım derken çocuğun yapabileceğinden fazlasını beklemek güven duygusunu sarsabilir. Ya da durumu kabullenmesinin, hiçbir şey için adım atmamakla karıştırılması söz konusu olabilir.
Bu noktalarda yaşanabilecek savrulmalara karşı bir destek almak ve hangi engelin içinde imtihan oluyorsak, o engeli en güzel anlamıyla okumaya çalışmak en önemli meselemiz olmalıdır.
Hiç kimseye çekemeyeceği yükün verilmediğini vadeden bir yaratıcının mahlûkları olarak, her neyle karşılaştırılmış isek, muhakkak ki bize o yükü kaldırabileceğimiz desteğinin yükle beraber geldiğini inanarak yaşamak, engelin büyüklüğü nispetinde, ihtiyacımızın şiddeti kadar lütfun da geldiğine şahit olacağız.
Asıl engel bedenlerimizde değil gönüllerimizde ve dünyayı algılayışımızdadır. Bu engelimizi tedavi etmediğimiz sürece ne kendimize ne yanımızdakiler bir hayrımız dokunamayacaktır. İlk iş dünyada bulunuş amacımızı yeniden hatırlamak ve sonrasında yaşamımızı yeniden yapılandırmaktan başlamak olmalıdır. O zaman her şey bir başka gülümseyecek her birimize…
Nazlı Özburun