Engelliler ve Genetik Problemler
İnsanların belli bir yüzdesi özürlü ve kusurluca / dur. Belki kusur olarak saymadığımız, yakın f ve uzağı görememe (hipermetrop ve miyop), belli yaşlardan sonra daha da açığa çıkan işitme problemleri, eklemlerde görülen hareket zorlukları ve benzeri sıkıntılar hesaba katılsa, engelli, özürlü kabul edilen insan sayısı şüphesiz daha da artacaktır.
Kusurlu, sakat diyebileceğimiz insanların bir kısmı doğumdan sonra, ya bebeklik yaşlarında veya ileri yaşlarda geçirdikleri bir hastalıktan sonra kusurlu hâle gelmişlerdir. Meselâ çocukluk yıllarında geçirilen difteri (kuşpalazı), menenjit gibi hastalıklar bazen körlükle neticelenebilir. Bazen de herhangi bir yaşta görülebilen bir kaza sonucu şahıslar sakat kalmış olabilirler. Trafik, iş, tren, uçak kazaları ve evde meydana gelen kazalar sonucu sakat kalan birçok insan vardır.
Sakat doğan bebekler
Sakat ve kusurlu insanların bir kısmı ise doğuştan kusurlu olarak dünyaya gelmektedirler. Doğuştan sakat doğan bebeklerde şüphesiz anne faktörü ve bazen de baba faktörü önemli bir rol oynamaktadır. Kusurlu doğumların (konjenital malformasyonlar) yarısından fazlasında (%50-60) zahiren hiçbir sebep yoktur. Anne sıhhatli bir kimsedir, icabında başka normal doğumları, sıhhatli bebekleri de vardır. Annenin ilk iki doğumu normal olsa bile, meselâ üçüncü doğumunda olan bebeği kusurlu dünyaya gelebilir. Buna biz ancak İlâhî takdir diyebiliriz. Nasıl insanlar farklı kabiliyetlerde, farklı zekâlarda yaratılıyorsa, bir annenin de zahirî hiçbir sebep yokken bir bebeğinin kusurlu doğması, ancak sabredilmesi icab eden ve sabredildiğin- de de, manevî mükafatı olacak olan bir hâldir. Annenin hamilelikte geçirdiği hastalıklar Bebeğin kusurlu doğmasına zahirî sebep olarak, annenin hamilelik esnasında geçirdiği veya geçirmekte olduğu hastalıklar sayılmaktadır. Bunlardan ilk tarif edileni belki asırlardan beri bilinen bir hastalık olan kızamıkçıktır. Hamileliğin erken dönemlerinde kızamıkçık geçiren annelerin bebeklerinde, göz bozuklukları, kulak arızaları, bebeğin kalbinde anormallikler, yani kalbte gelişme bozuklukları meydana gelebilmektedir. Kızamıkçıktan başka, anneye bulaşan uçuk virüsü (herpes simpleks virüsü), toksoplazmozis denilen hastalık, sifilis de (frengi) doğmayan bebeğe zarar verebilmekte, bebekte sakatlıklara yol açabilmektedir.
Annenin hamile iken kullandığı ilâçlar
Aslında ilâç alırken, her bir şahsın düşünerek ilâç alması icap eder. Rast gele ve çok miktarda alınan ilâçların en azından bir veya birkaç yan tesirleri, zararları olacaktır. Hamile olan bayanların ise aldığı veya alacağı bir ilâç için en az iki defa düşünmesi lâzımdır. Çünkü annenin aldığı ilâçların bir kısmı, aynen doğmayan bebeğe de geçmekte, bazen bebekte ağır zararlara yol açabilmektedir. Çünkü bebeğin organları henüz tam olarak tekamül etmemiş ve kendisine anne kanı vasıtası ile gelecek maddeleri telafi edecek karaciğer hücreleri tam olarak gelişmemiştir. Buna misâl olarak ’talidomit’ adlı ilâcı verebiliriz. Bu ilâç 1960’lı yıllarda Batı Almanya’da ve Amerika Birleşik Devletlerinde hamilelikte mide bulantısına karşı ve aynı zamanda uyku ilâcı olarak kullanılmıştır. Hamile annelere faideli gibi görülen bu ilâç, doğmayan bebeklerde ciddî kusurlara yol açmış, elleri, ayakları tam gelişmemiş bebeklerin doğmasına sebep olmuştur. Bu ilâç örneklerini arttırmak mümkündür. Onun için, hamile anneler emin olmadan kesinlikle rast gele ilâç almamalıdırlar.
Yüksek doz röntgen şualarına maruz kalan annelerin doğmayan bebeklerinde de birçok kusurlar görülebileceği belirtilmektedir. Bu bakımdan hamile olan veya hamile olma ihtimali olan annelerin röntgen filmi çektirirken dikkatli olmaları, doktoruna bu ihtimali belirtmeleri icap eder. Japonya’da İkinci Cihan Harbi yıllarında, Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombası patlamaları sırasında hamile olan Japon kadınlarının çocuklarında yapılan çalışmalar, yaşayan kadınların %28’inde düşük olduğunu; %25’inin ilk bir yıl içinde ölü doğum yaptıklarını ve yaşayan çocukların %25’inde küçük beyin ve zekâ gerilikleri gibi sinir sistemi kusurlarına sahip oldukları anlaşılmıştır.
Zararlı alışkanlıklar (içki, sigara ve diğer maddeler)
Bu maddeler, bilineceği gibi, yetişkin insanlarda da birçok hastalıklara, problemlere sebep olmaktadır. Anne şayet hamile iken bu maddeleri kullanırsa, bebeklerinde bazen ağır kusurlara, hastalıklara hatta ölü doğuma bile sebep olmaktadır. İçkinin doğmamış bebekte sebep olduğu rahatsızlık tablosuna fötal alkol sendromu (ceninde alkolün sebep olduğu tablo) adı verilir. Bu bebeklerde fizikî gelişme geriliği, zekâ geriliği, emme refleksi bozukluğu başta olmak üzere birçok gelişme kusuru vardır. Erken doğum, cılız doğum, hatta ölü doğum olabilir. (Özyazıcı, A, Alkollü İçkiler, Sigara ve Diğerleri. İkinci Baskı, DİB. Yay, No: 363, Ankara, 1999)
Baba alkollü içki kullanan bir kimse ise, çocukları olmama ihtimali yüksektir ve çocuğu olsa bile sakat, zekâca geri, kusurlu çocukları olma ihtimali, içki içmeyen kimselere göre yüksektir.
Bilhassa hamilelikte sigara içen annelerin, zayıf, cılız (prematüre), hastalıklı hatta ölü bebekleri dünyaya gelebilir. Anne sigara içiyorsa, kesinlikle bebeği normale göre, 250-300 gr düşük ağırlıklı olur. Yine bilhassa hamilelikte sigara içen annelerin, komplikasyonlu doğum dediğimiz, doğum esnasında problemleri olabilir. Ingiltere’de 1995 yılında çok geniş bir araştırma yapılmış, 100 000 sigara içen hamile anne ile, 100 000 sigara içmeyen hamile bayanlar karşılaştırılmış, 100 000 sigara içen annelerde, içmeyenlere göre, fazladan 4000 ölü doğum görülmüş, buda tamamen annenin sigara içmesine bağlanmıştır. (British Med Bull, 52: 3-11,1996). Bir annenin bebeğine yapabileceği en büyük kötülük, şüphesiz onun ölümüne sebep olmasıdır. Hastalıklı, zayıf bebeklerin doğuşu buna göre çok basit kalmaktadır.
Genetik kusurlar
İnsanı bir bina ile mukayese edecek olursak, onun hücreleri binanın tuğlaları gibidir. Hücre dediğimiz yapı taşlarının normal büyüklükleri iğnenin sivri ucundan daha küçüktür, gözle görülemeyecek kadardır. İğnenin sivri ucundan daha küçük olan bu hücrelerin üçte biri büyüklüğünde, genellikle hücrelerin ortasında yer alan çekirdekler bulunmaktadır. Hücrelerin çekirdeklerinin içerisinde de, insan binasının âdeta plânını, programını teşkil eden kromozomlar ve onlarda da genler bulunur. Kromozom sayısı canlı türleri için farklıdır. insanda kromozom sayısı 23 çifttir. Gözle görülmeyecek kadar küçük ve ancak mikroskopta fark edilebilen kromozomlardaki çok ufak değişiklikler, kusurlar bile, dışta, bebekte görünen organlarda büyük bir kusur şeklinde kendisini göstermektedir. Bazı hastalarda olduğu gibi, kromozom sayısındaki farklılıklar, sayı kusurları (sayı anomalileri) olarak bilinir. Buna misâl olarak Down Sendromu olarak bilinen 21 nolu kromozomun, normalde bir çift olması lâzım gelirken üç adet (trizomi 21) olmasıdır. Bu ufak mikroskobik farklılık, bebekte zekâ geriliği, kalbin gelişmesinde anormallikler gibi bir çok kusurlara yol açmaktadır. Tamamen Allah’ın (c.c.) takdiri diyebileceğimiz bu tip kromozom kusurlarının başka bir çok tipleri daha vardır.
Hastalıklara, kusurlulara bakış tarzımız
Hastalıklara bir çok kâmil, ehl-i kemâl insanlar, Allah’ın bir ihsanı, bir hediyesi nazarı ile bakmışlardır. Kusurluları, özürlüleri de bu gruba dahil edebiliriz. Şayet özürlü diye bildiğimiz kimseler, zekâ özürlüsü iseler, akılları ibadet edecek seviyede değilseler, şüphesiz bu kimseler mânen mes’ûl değillerdir. Bunlar ibadet meşakkatini çekmeden Cennet’e gireceklerdir. Birçok akıllı kimseler, belki dünyada zekâ özürlüsü diye bilip beğenmediklerinden ahirette mânen medet istemek zorunda kalacaklardır. Bir müminin gözü kapalı ise, doğuştan kör veya sonradan kör olmuşsa, dünyada Allah (c.c.) âdeta başka hissiyatlarını kuvvetlendirip eksiğini telafi etmektedir. Körlerin hafızaları, genellikle gözleri normal görene göre daha kuvvetlidir. Âhirette ise, daha iyi gören, daha uzakları görebilen göz şeklinde Cenâbı Hak körlere göz vererek, adeta o şahsın dünyadaki eksiğini telafi etmektedir.
"Evet, bir mümin, gözüne perde çekilse ve gözü kapalı kabre girse, derecesine göre, ehl-i kuburdan çok ziyâde o âlem-i nûru temaşa edebilir. Bu dünyada nasıl çok şeyleri biz görüyoruz, kör olan müminler görmüyorlar; kabirde o körler, iman ile gitmişse, o derece ehl-i kuburdan ziyade görür. En uzak gösteren dürbünlerle bakar nevinde, kabrinde, derecesine göre, cennet bağlarını sinema gibi görüp temâşâ ederler." (S. Nursî; Hastalar Risalesi, Sözler Yay, İstanbul, 2003, sh.34) ..
Özürlülere düşen, bu dünyada kendisine ne nis- bette nimet verilmişse, o nimetlere şükretmek, o nimetlere verene minnet etmektir. Âdil-i Mutlak olan Allah (c.c.) elbette, kuluna bu dünyada vermediği nimetini ebedî âlemde, âhirette telâfi edecektir.