Görme Engelli Bir Peygamber
Peygamberler zincirinin bir halkası, ülû’l-azm peygamberlerden ve Ka’be’nin banisi İbrahim (a.s.)’in torunu, Ishak peygamberin oğlu Yakup (a.s.). Annesi Rafaka’dan ikiz olarak dünyaya gelir. Harran’da büyür. Uzun boyludur, hitabeti gayet güzeldir. Babasının tavsiyesi üzerine dayısı Lebban’nın kızı Leyya ile evlenir, dört oğlu olur. Sonra yine dayısının kızı Râhil ile evlenir, iki oğlu da bu eşinden doğar, isimlerini Yusuf ve Bünyamin koyar, iki evlilik daha yapar, bu evliliklerden de altı oğlu olur, oğullarının sayısı on ikiyi bulmuştur. İsrail adı ile de anılan Yakup’un oğulları, daha sonra "İsrail oğulları" diye anılır.
Yakup (a.s.), Harran’da (Şanlıurfa) yirmi yıl yaşar, sonra İlâhi bir emir ile Kenan diyarına Beytülmakdis’e gider, orada bir tarla satın alır, buraya bir mabet yapar ve bu mabede "il" adını verir. ilahi vahye mazhar olur ve peygamberlik görevi verilir (Nisa, 163), elli yıl halkı İslam’a davet eder.
Çok sevdiği oğlu Yusuf, kız kardeşinin yanında kalır, daha sonra yanına almak ister, ancak kardeşi vermek istemez ve ölünceye kadar yanında tutar. Yakup (a.s.) kardeşinin ölümünden sonra Yusuf’u yanına alır. Oğullan içinde en çok Yusuf’u, eşleri arasında de en çok Yusuf’un annesi Râhil’İ sever, (bk, Koksal, M. Asım, Peygamberler Tarihi, tdv Yay. Ankara, 1990) Bu sevgi, diğer çocukları arasında kıskançlığa sebep olur. Yusuf, babasına rüyasında on bir yıldız ile ay ve güneşin kendisine secde ettiğini anlatır. Yakup (a.s.), rüyasını kardeşlerine anlatmamasını, aksi takdirde kendisine bir tuzak kurabileceklerini, Allah’ın kendisine rüyaların yorumunu öğreteceğini söyler. Kardeşleri, "Yusuf ve öz kardeşi Bün- yamin’i babamız bizden daha çok seviyor, onu öldürelim veya bir yere bırakalım da babamızın sevgisi bize kalsın, sonra işlediğimiz günaha tövbe ederiz derler. Kardeşlerden biri onu öldürmeyelim, bir kuyuya atalım, kervanlar onu alıp götürsün der. Bu fikirde karar kılarlar. Babalarına gidip; "Yarın Yusuf’u bizimle beraber kıra gönder, gezsin, oynasın, biz onu koruruz" derler. Yakup,"Onu götürmeniz beni üzer, sizin haberiniz yok iken onu kurt yemesinden korkuyorum" der. Oğulları, "Biz kalabalık bir grubuz, biz varken nasıl onu kurt yer, biz bir çocuğu koruyamayacaksan o zaman beceriksiz kimseleriz demektir" derler. Yakup (a.s.), Yusuf’u kardeşlerinin kıra götürmesine izin verir. Kıra götürüp Yusuf’u bir kuyuya atarlar. Akşam ağlayarak babalarına gelirler.
"Biz yarış yapıyorduk, Yusuf’u yiyeceğimizin yanında bırakmıştık, onu kurt yemiş, biz doğruyu söylüyoruz ama sen bize inanmazsın derler. Yusuf’u kurt yediğine inandırmak için Yusuf’un gömleğini kana bulayıp babalarına getirirler, (bk Yusuf, 4-18) Yakup, Peygamber Yusuf’a bir tuzak kurulduğunu anlar, onlara; "Hayır! Nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir işe sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır. Anlattıklarınıza karşı yardımı istenilecek de ancak Allah’tır" der. (Yusuf, 19) Yakup (a.s.) kaybettiği oğlu Yusuf için çok ağlar, o kadar ağlar ki üzüntüden gözleri görmez olur. (Yusuf, 84) Halbuki Yusuf’u Allah korumuş, kuyudan kurtarmış, Mısır’da hazine bakanının evine yerleştirmiştir, bakanın eşi tarafından kendisine yapılan gayr-ı ahlâkî teklifi kabul etmediği için hapse düşmüş, buradan Allah’ın kendisine öğrettiği rüya yorumu sayesinde kurtulmuş ve Mısıra hazine bakanı olmuştur.
Bir kıtlık yılında yardım almak için gelen kardeşlerine erzak verir, onlara bir daha gelişlerine baba bir kardeşlerini de getirmelerini, aksi takdirde bir daha yardım yapmayacağını söyler. Onlar da babalarına durumu anlatırlar, baba bir kardeşleri Bünyamin’i de kendileriyle birlikte göndermelerini isterler. Yakup onlara; "Onun hakkında size ancak, daha önce kardeşi için güvendiğim kadar güvenebilirim! Allah en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir" der, ancak izin verir. Kardeşleri ikinci defa Bünya- min ile birlikte Mısır’a giderler. Yusuf (a.s.) onlara erzak verir ancak bir bahane ile öz kardeşi Bünyamin’i alıkoyar. Kardeşleri babalarına dönünce, Bün- yamin’in hırsızlık yaptığı için alıkonulduğunu söylerler. Yakup "Nefisleriniz sizi bir iş yapmağa sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır.
Umulur ki Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü o, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir" der. Onlardan yüz çevirir ve "Vah! Yusuf’a vah!" der ve üzüntüden iki gözüne ak düşer, gözleri görmez olur, acısını içine gömer. Oğulları, "Allah’a yemin ederiz ki, sen hâlâ Yusuf’u anıp duruyorsun. Sonunda üzüntüden eriyip gideceksin veya helak olacaksın" derler. Yakup, "Ben tasa ve üzüntümü ancak Allah’a şikayet ederim. Ben Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim. Ey oğullarım! Gidin Yusuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez" der. Bunun üzerine kardeşleri Mısır’a dönüp Yusuf’un yanına girerler, ona "Ey aziz! Bize ve ailemize darlık ve sıkıntı dokundu. Değersiz bir sermaye ile geldik. Zahiremizi tam ölç, ayrıca bize sadaka ver. Şüphesiz Allah sadaka verenleri mükafatlandırır" derler. Yusuf; "Siz henüz cahil kimseler iken Yusuf ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?" der. Kardeşleri, "Yoksa sen, Yusuf musun?" derler. O da, "Ben Yusuf’um, bu da kardeşim. Allah bize iyilikte bulundu. Çünkü, kim kötülükten sakınır ve sabrederse şüphesiz Allah iyilik yapanların mükafatını zayi etmez" cevabını verir. Kardeşleri; "Allah’a yemin olsun gerçekten Allah seni bize üstün kıldı. Gerçekten biz suç işlemiştik" derler. Yusuf; "Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir. Şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne sürün gözleri açılsın ve bütün ailenizi bana getirin" der. Kervan Mısır’dan ayrılınca babaları; "Bana bunak demezseniz, ben Yusuf’un kokusunu alıyorum"
der. Onlar da, "Allah’a yemin ederiz ki sen hâlâ eski şaşkınlığındasın" derler. Müjdeci gelip gömleği Yakup’un yüzüne sürünce gözleri açılıverir. Yakup, "Ben size, Allah tarafından, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim demedim mi?" der.
Oğulları; "Ey babamız! Allah’tan suçlarımızın bağışlanmasını dile, biz gerçekten suçlu idik" derler. Yakup; "Rabbimden sizin bağışlanmanızı dileyeceğim. Şüphesiz o, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" der. (Yusuf, 83-98)
Yüce Allah Kur’an’da İbrahim peygamber ile birlikte İshak, İsmail ve Yakup’u da övmekte, seçkinlerden olduğunu bildirmektedir:
"Rabbi İbrahim’e "Müslüman ol" dediğinde "Alemlerin Rabbine teslim oldum" demişti. İbrahim bunu (Allah’a teslim olmayı) kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakup da öyle (oğullarına Allah’a teslim olmayı tavsiye etti): "Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm’ı) seçti. Siz de ancak Müslümanlar olarak ölün" dedi." (Bakara, 131-133) "Ey Muhammed! Güçlü ve basiretli kullarımız İbrahim’i, İshak’ı ve Yakup’u da an. Şüphesiz biz onları, hâlis bir özellikle; âhiret yurdunu hatırlama özellikleriyle ihlâslı kimseler kıldık. Şüphesiz onlar, bizim katımızda hayırlı, seçkin kimselerdendirler" (Sâd, 45-47)
"İbrahim’e İshak’ı ve Yakup’u bahşettik. Onun soyundan gelenlere peygamberlik ve kitap verdik. Ayrıca ona dünyada mükafatını da verdik. Şüphesiz o, âhirette de sâlih kimselerdendir. (An- kebût, 27)
Yakup ve Yusuf kıssası, bizler için pek çok ibretler içermektedir. Biz, konumuz ile ilgili şu hususları dile getirebiliriz. Hastalık, sıkıntı, üzüntü ve benzeri musibetler karşısında feryat edilmemesi, sabır ve metanet gösterilmesi gerekir. Bu kıssadan anlıyoruz ki peygamberler de musibetlere maruz kalabilmişlerdir. Çağımızda gelişen tıp, üzüntü ve stresin pek çok hastalığa sebep olduğunu ortaya koymuştur. Yakup peygamberin evlat acısı ve üzüntüsü ona gözyaşı döktürmüş, gözlerinin görme özelliğini kısmen veya tamamen kaybetmesine sebep olmuştur. Müfessir Mukâtil bin Süleyman’ın bildirdiğine göre Yakup (a.s.), altı sene âmâ olarak yaşamıştır. (Hâzin, Lübâ- bü’t-Te’vîl fî Meânî’t-Tenzîi, III, 444; Beyrut, tarihsiz; Kurtubî, el-Câmi’ Li Ahkâmi’l-Kur’ân, IX, 248, Beyrut, 1966)
Derdi veren Allah dermanını da verir. İhtiyarlık ve ölüm dışında her derdin devası vardır. Geçmişte tedavi edilemeyen nice hastalık, bu gün tedavi edilebilmektedir. Bugün tedavi edilemeyen hastalıklar da yarın tedavi edilebilecektir.
Gözlerin görmemesi de bir hastalıktır, elbette bir gün bunun da tedavi yöntemi bulunacaktır. Geçmişte katarakt sebebiyle gözleri görmeyen insanların bu hastalığı tedavi edilemezken, bugün ameliyatla tedavi edilebilmektedir. Hz. İsa (a.s.)’nın doğuştan görme özürlü olan kimseleri Allah’ın izni ile iyileştirdiği bize haber verilmektedir (Al-i İmran, 49; Mâide, no) Yakup peygamberin, görmeyen gözlerine oğlu Yusuf’un gömleğini gözlerine sürüp iyileşmesi de körlüğün tedavi edilebileceğine bir işaret olabilir. Aşırı üzüntü bedenimizde ve organlarımızda birtakım arızalara sebep olabileceği gibi, sevinme ve moralin de hastalıkların tedavisine olumlu yönde katkı sağladığı bilinmektedir. Yakup Peygamberin gözünün iyileşmesi Allah’ın Peygamberine verdiği bir mucize olabileceği gibi, çok sevdiği Yusuf’u bulması ile iç dünyasında meydana gelen sevinç sonucu göğsü inşirah etmiş, kalbi ferahlamış, ruhu kuvvet bulmuş, gözüne kuvvet ve fer gelmiş ve böylece onun görmeyen gözleri görmeye başlamış olabilir. Yakup (a.s.), oğlu Yusuf için üzüntüye oğulları tarafından gösterilen kanlı gömlek ile başlamış, gözlerini bu yüzden kaybetmişti, Allah ona yine Yusuf’un gömleği ile şifa vermiş, oğlunun gömleğini gözlerine sürmüş ve iyileşmiştir. İki sevinci birden yaşamıştır; hem görmeyen gözleri açılmış hem de kaybettiği oğlu Yusuf’u bulmuştur.
Üzüntü bazen insanda istem dışı olur. İnsan gözyaşı döker ve buna engel olamaz. Bağırıp çağırarak, yaka paça yırtarak, uygun olmayan sözler söyleyerek isyan konuma düşmezse, dinen üzüntü ve ağlamanın bir sakıncası olmaz, ancak sabırlı olabilmek, İlâhî takdire boyun eğebilmek daha erdemli bir davranış olur. Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince, "Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz ona döneceğiz derler"
anlamındaki ayet ile Allah da böyle istemektedir, (bk. Bakara, 155-156) Musibete sabretmenin zorluğu sebebiyle olmalı ki yüce Allah sabredenlere hesapsız derecede mükafat vaat etmektedir. (Zümer, 10) Yazımızı müjde yüklü sevgili Peygamberimizin şu sözleriyle noktalayalım: "Ben bir kulumu, iki gözünü alarak imtihana tabi tuttuğumda, buna sabrederse, bunun karşılığında kendisine cenneti veririm." (Buhârî, Merdâ, 7. vıı, 4); "Müslümana bir diken batması hatta daha küçük bir şey isabet etmez ki bu sebeple ona bir derece yazılmış ve bir günahı silinmiş olmasın" (Müslim, Birr 46-7, III. 1991)