YETİM
Sâhip çıkılmazsa din garibdir.“İslâm, şüphesiz garip olarak başladı ve günün birinde garip hâle dönecektir. Ne mutlu o garip mü’minlere!” Gariplerin kim olduğunu soran Abdullah bin Mesud’a Peygamberimiz (sav), “Kabîlelerinden dinleri için ayrılıp uzaklaşanlardır.” buyurmuştur.
Enfüs olarak bedenimizde bile yetim ve öksüzüz. Kulluk görevini yerine getirmeyen beden, M. Akif’in beyânıyla: “Îmandır o cevher ki İlâhî ne büyüktür…/ Îmansız olan paslı yürek, sînede yüktür!” Yaratılış sebebini anlamayan beyin de, vücut da anadan ve babadan mahrumdur. “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hikmete değil) ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 56.)
Kalbinde Kur’ân’dan bir âyet olmayan yetimdir. Yüce kudreti tefekkür etmeyen yetimdir. Yolunda vermeyen el, yürümeyen ayak yetimdir. Eroin meroin ve bonzai içen gençlik yetimdir. Sünneti seniyye yaşanmayan ev yetimdir. Helâl kazanç olmayan ev yetimdir. Yavrusunu İslâm’a hizmet için adamayan anne ve baba yetimdir. Hayâtının her safhasını Kur’ân ve sünnetle tanzim eden ne yetim ne de öksüzdür.
İbâdetten mahrum dünyâ, Cemâl-i ilâhî seyredilmeyen Cennet de öksüzdür.
Baktım Kâbe öksüz yetim. Ziyâretini yaptığı kimseler az. Beytül mâmurda dolaşan ayak izleri az. Kâbe’nin üstüne seccâdesini atıp, tahiyyatta oturur gibi Rabb-i Zülcelâlin huzurunda boyun büken az. Bâb-ı Kâbe ile Altınoluk arası arşı seyreden basîret ehilleri az. Ne diyeyim bu hâle ancak oturup ağladım. Benim gibi Tavaf sayısını hesâb eden çok. Zinet eşyâsıyla, kap kacakla, elbise kumaşla uğraşan çok. Tefekkür edip Tevhîd akîdesinin mücâdelesinin yapıldığı mekânı düşünen az. Medîne’de cihad emriyle muharebeye koşan ashâb-ı kirâmı hatırlayan az.
Çok derin mütâlaa ettim kudsî dâvâya dört elle sarılanlarımızın kılletini, azlığını; Hak Teâlâ’nın az sayıyı vasfıyla Kur’ân-ı Kerîm’de, biraz teselli buldum. Hep mi böyle yetim kalacağız? Yetimler Yetîmi’nin vekâletinde olan Pîrân-ı İzamla bizi bu yoksulluktan, yetim ve öksüz kalmaktan kurtar Yâ Rabb!
Bu serzenişime Muhammed İkbal şâhid olmalı ki, bak ne dedi: “Buradan götüreceğiniz hurma zemzem, kadife kumaş olmasın. Hz. Sıddîk’ın sadâkati, Hz. Ömer’in adâleti, Hz. Osman’ın edeb ve hayâsı, Hz. Ali Radiyallâhü anhüm ecmainin cihâdı olsun.
Anadan babadan yetim ve öksüz, illâ çocuklar değildir. Daha ne yetim, öksüz ve gurabâ vardır. Yetimi garib olarak ifâde edersek, Peygamberimiz’in (sav) mübârek diliyle, açılıp okunmayan, duvarda asılı duran Kur’ân-ı Kerîm garib. Fâsığın hâfızasında garib Kur’ân-ı Kerîm. Sâlihâ hanım bir zâlimin elinde garib. Sâlih zât, huysuz kadının elinde garib. İçinde ibâdet edilmeyen mescid garib. Kadri kıymeti bilinmeyen âlim, kavmi arasında garib. Hacı Hasan Efendimizin “Resûlüllâh (sav): Kur’ân-ı Kerîm’i Türkiye’ye emânet ediyorum.” müşahedesine candan kulak vererek, ulvî değerlerimizi yetim ve öksüz bırakmayalım.
Sanal âlemde şaşkın, her türlü uyuşturucuyla sarhoş gençlerimizi kurtaralım yetimlikten. Âile reisinden en üst kademeye kadar, eli altındakilere ilâhî şefkatle cemiyet kavuşsun ana babasına. Tevhîd’in hayâtımızın her alanına hitâb etmesiyle, kurtulsun beşeriyet öksüz ve yetim kalmaktan. Yetim ve öksüz olmasına rağmen, Âdem (as)’a bile rûhen baba olan İki Cihan Güneşinin (sav), Necip Fazıl’ın tâbiriyle, mantosuna sımsıkı sarılıp felâha erelim. Rûhumuzun babası Muhammed Mustafa (sav)’in edebiyle, cismimizin babası Âdem (as)’ın safiyyetiyle gerçek kimliğimizle buluşalım.
Beden ibâdetle, âile emr-i Hakk’a riâyetle, İslâm âlemi tesbihin imâmesi gibi kudsiyyüssıfat bir emîrin sancağı altında toplanmakla kurtulur gurbetten, yetim ve öksüz kalmaktan.