* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Nefsin ve Malın Arındırılması  (Okunma sayısı 804 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 2153
Nefsin ve Malın Arındırılması
« : Aralık 14, 2023, 08:40:59 ÖS »

 
Nefsin ve Malın Arındırılması
 
Rabbimiz Allah (Azze ve Celle) şöyle buyurur:

 “Onlar, zekata ilişkin (söz ve görevlerini mutlaka) ye¬rine getirenlerdir.”[46]

“Elif-Lâm-Mîm.

Bunlar, hikmetli Kitabın ayetleridir.

Muhsin olanlara bir hidayet, bir rahmettir.

Onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve on¬lar, kesin bir bilgiyle ahirete inanırlar.

İşte onlar, Rabblerinden bir hidayet üzerindedirler ve felâh bulanlar da onlardır.”[47]

İmam İbn Kesir  Tefsir’inde şunları söyler:

“Allah Teâlâ:

‘Ki onlar, zekatlarını verirler’ buyurur.

Ayet, Mekke’de nâzil olmakla birlikte çokları burada maksadın, malların zekatı olduğu görüşündedir. Halbuki zekat, Medine’de hicretin ikinci senesi farz kılınmıştır.

Zahir olan o dur ki, Medine’de nâzil olan, sadece zeka¬tın nisabı ve ona has ölçülerdir. Değilse, zekatın aslı, Mekke’de vacib idi. Nitekim Allah Teâlâ, Mekke’de nâzil olmuş olan En’âm Sûresi’nde:

‘Hasad edilmiş günde hakkını verin.’(En’am, 6/141)

Burada zekattan maksadın, nefsin, şirkten ve kirlerden temizlenmesi de olabilir.

Nitekim başka ayetlerde şöyle buyrulur:

‘Onu arıtan, felâha ermiştir şübhesiz. Ve onu, kirleten, örten ise, muhakkak ziyana uğramıştır.’ (Şems, 91/9-10)

‘Müşriklerin vay hâline onlar ki, zekat vermezler.’ (Fussilet, 41/6-7)

Tabi ki bu, ayetin tefsirindeki iki kavilden birine göredir. Burada, nefislerin temizlenmesi ve malların zekatı olmak üzere her iki durumda kast edilmiş olması ihtimal dahilindedir. Zira malların zekatı da, nefislerin temizlenme cümlesindendir. Kâmil mü’min odur ki, hem bunu, hem de onu yapar. En doğrusunu Allah bilir.”[48]

Rabbleri Allah’dan bir hidayet üzere olan ve felâh bulan Muhsin mü’min Müslümalar, Allah Teâlâ’nın helâl yoldan kendilerine verdiği servetlerinin zekatını seve seve verenlerdir...

Onlar, helâl yoldan kazandıklarının, mallarının zeka¬tını verirler ve zekat vermek için helâl yoldan mal edinirler. Gayeleri ve niyetleri dünya zengini olup zekat vermek değil, zekat vermek için zengin olmaktır...

Zengin olmaya çalışırken haramın her türlüsünden alabildiğince kaçınır, şübheli şeyleri terk eder, Allah’ın helâl kıldığı yoldan ve Rasulullah (s.a.s.) örneğinde olduğu gibi kazanmaya gayret ederler... Zekat konusunda asla ihanet etmez, hile yollarına sapmaz ve ellerinden geldiğince sadaka vermeye çaba gösterirler...

Muvahhid mü’minler, zengin olmalı fakat helâl yoldan kazanıp zengin olmalı... Zenginliği, Allah için ve Allah yolunda olmalı... Allah’ın kendisine imtihan aracı olarak verdiği dünya malıyla ahiret yurdunu aramalı, dünyadaki payını da unutmamalı... Allah’ın kendisine ihsan ettiği gibi, Allah yolunda gerekli yerlere ve kişilere ihsanda bulunmalı...

Elindeki mal ve mülk gücünden faydalanıp yeryüzünde fitne-fesad çıkarmamalı, bozgunculuk yapmamalı...

Allah Teâlâ’nın bozguncuları sevmediğini bilip idrak etmeli...[49]

Elindeki malı, yeryüzünün imarı, insanların ihyası için kullanmalı ve kulların hidayetine vesile olmalıdır...

Yegâne hayat nizamı olan İslâm dini binâsının sarsılmayan, çürümeyen, eskimeyen, aşınmayan ve yıkılmayan beş temel direğinden birisi olan zekat, hem kişinin nefsini temizler, hem de malını temizler... Kişinin nefsini, cimrilikten, mal yığma kötü huyundan, başkalarını düşünmeme ve yardım etmeme çirkin hislerinden tertemiz eden zekat, helâl yoldan kazanılmış maldaki fakirin hakkı olduğu için verilmediği müddetçe o malda kul hakkının varlığı söz ko¬nusu olduğundan, verildiği takdirde mal temizlenmiş olur...

Zekat farziyyetinin yerinde ve zamanında edâsı, mü’min müslüman kulu, olgunlaştırır, Allah’a gerekli olan kulluk borcunu vaktinde yaptığının rahatlığı ile huzur bulur... Zekat veren mü’min müslüman şahsiyet, kendi payına din binâsının bir sütununu sağlamlaştırmış olur...

İbn Ömer (r.a)’ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.): 

“İslâm, beş şey üzerine kurulmuştur:

Allah’dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şehadet etmek,

Namaz kılmak,

Zekat vermek,

Hacc etmek,

Ramazan orucunu tutmak.”[50]

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Vay hâline o müşriklerin.

Ki onlar, zekat vermeyenler ve ahireti inkâr edenler¬dir.”[51]

İmam Taberî (rh.a.) şöyle diyor:

“O müşrikler, öyle kimselerdir ki, Allah’a itaat ederek kendini günâhlardan arındırmazlar.

Ve Allah’ın mallarında farz kıldığı zekatı vermezler. Onlar kıyametin kopup Allah’ın, yaratıkları kabirlerden tekrar kaldıracağı ahiret gününü inkâr ederler.

Ayet-i kerimede geçen:

“Onlar ki, zekatlarını vermezler.” cümlesi iki şekilde izah edilmiştir:

Abdullah b. Abbas ve İkrime’ye göre buradaki ‘zekat vermek’ten maksad, kendilerini şirkin pisliklerinden arındırmakla kötü ahlâklardan temizlemektir.

Buna göre, ayetin mânâsı şöyledir:

“Müşrikler, öyle kimselerdir ki, Allah’a itaat ederek ve O’nun bir olduğuna şehadet ederek kendilerini manevî kirlerden temizlemezler.

Süddî ve Katâde’ye göre, burada zikredilen, ’zekat ver¬mek’ten maksad, malların zekatını vermektir. Buna göre de ayetin mânâsı şöyledir:

O müşrikler, öyle insanlardır ki, mallarının zekatı olduğunu kabul etmezler ve onların zekatını vermezler.

Taberî, ‘zekat verme’ ifâdesinde ilk hatıra gelenin malın zekatının verilmesi olduğunu söylemiş ve bu son görüşü tercih etmiştir.”[52]

İmam Fahruddin er-Râzî (rh.a.) şöyle der:

“Hak Teâlâ’nın: ‘Onlar, zekat vermezler’, ifâdesiyle, ‘Onlar kendilerini, Lâ ilâhe illallah demek sûretiyle şirk kirlerinden tezkiye etmezler (temizlemezler)’ mânâsının kasd edildiği söylenebilir.

Bu mânâ:

‘Nefse ve onu tesviye edene (düzenleyene) yemin olsun ki...’ (Şems, 91/7) ifâdesinde kasdedilen husustur.”[53]

İmam İbn Kesir (rh.a.) de şunları beyan eder:

“Burada zekattan maksad, nefsin kötü huylarından temizlenmesidir. Malın zekatına bu adın verilmesinin se¬bebi, malın zekatla haramdan temizlenmesidir. Böylece zekat, malın artmasına, bereketlenmesine, faydasının ço¬ğalmasına ve Allah’a itaat yollarında kullanılmasına sebeb olmaktadır.”[54]

Egemenliğin kayıtsız ve şartsız Allah’a aid olduğu, mü’min müslümanların iktidarda bulunup Allah’ın hükümleriyle hükmettiği “Daru’l-İslâm” olan İslâm Devleti’nde zekatları  Ulu’l emr’in vazifelendirdiği zekat me¬murları olan amiller toplar... Amillerin nisab mikdarlarına dikkat ederek, müslümanların zenginlerinden alıp fakirlerine dağıttıkları zekat, İslâm ülkesinde fakirliği ortadan kaldırmaya kâfî gelir...

Müstekbir tağutların egemen olduğu işgal altındaki İslâm topraklarında esaret altında bulunan Mustaz’af mü’min müslümanlar, İslâm’ın onlara yüklediği sorumluluklarını yerine getirir de el ele verecek ve bir merkez et¬rafında bir araya gelecek olurlarsa, mü’min müslüman-ların zekatlarını, sadakalarını ve kurban derilerini değerlendirecek bir ortam oluşturulursa bu durum, fakirliğin ortadan kalkmasına vesile olur... Böyle bir hareket, hem ibadettir, hem de sonucu toplumsal saadettir...

İbn Abbas (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.), Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderdiği sırada O’na hitaben:

“Sen, Kitab Ehli olan bir kavmin üzerine vali gidiyorsun. Onlara vardığın zaman kendilerini:

Lâ ilâhe illallah ve enne Muhammeden Rasulullah, dusturuna şehadet etmelerine çağır.

Eğer onlar, bunda sana itaat ederlerse, onlara, Allah’ın kendilerine her gece ve gündüzde beş namaz farz kıldığını haber ver. Eğer onlar, bunda da sana itaat ederlerse, bu defa da kendilerine Allah’ın onlara bir sadaka (zekat) farz kıldığını, bunun, onların zenginlerinden alınıp fakirlerine verile¬ceğini haber ver.

Eğer onlar, bunda da sana itaat ederlerse, seni, onların en kıymetli mallarını almaktan sakındırırım!..”[55]

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.”[56]

İmam Kurtubî (rh.a.) “zekat” kelimesi için şunları be¬yan eder:

“Bu kelime, artıp çoğalan bir şey hakkında kullanılan ‘zekâ’dan alınmıştır. Nitekim artıp çoğalan mal ve ekin hakkında bu kelime kullanıldığı gibi, çokça hayır yapan kimseler hakkında da bu kökten gelen ‘zekî’ kelimesi kulla¬nılır. Malı eksilttiği hâlde maldan çıkartılan zekata bu adın veiliş sebebi ise, o malın bereket ile artması, yahud zekat verenin aldığı sevab ve ecir ile çoğalması açısındandır. Tek olan bir şeye ilave ederek onun çift olmasını ifâde etmek için de, ‘zeka’l-ferd’ denilir.

Zekatın kökünün güzel övgü anlamında olduğu da söylenmiştir. ‘Hakim, şahidi tezkiye etti’ ifâdesi, buradan gelmektir. Sanki zekatını çıkartıp veren kimse, kendisinin güzel bir şekilde övülmesini temin etmiş gibidir.

Şöyle de denilmiştir:

Zekat, arındırmak ve temizlemek kökünden alınmıştır.

Nitekim, ’filan kişi teykiye oldu’ tâbiri tenkid kirliliğin¬den ve gafil bırakılmaktan temizlendi anlamındadır. Buna göre, malın zekatını veren bir kimse, o malından Allah’ın yoksullar için tayin etmiş olduğu hakkı çıkartarak so¬rumluluktan arındırılıyor gibidir.

Nitekim Peygamber (s.a.s.) de, verilen zekatlara:

“İnsanların kirlilikleri” adını vermiştir.

Yüce Allah da şöyle buyurmuştur:

“Onların mallarından bir sadaka al ki, bununla kendi¬lerini temizlemiş, onları arındırmış olasın.” (Tevbe, 9/103)[57]

İmam İbn Kesir (rh.a) şöyle der:

“Ali İbn Ebu Talha, İbn Abbas’dan naklediyor ki, bura¬daki zekat ile Allah’a itaat ve ihlas kastolunmaktadır.

Vekî....... İbn Abbas (r.a.)’dan nakleder ki, ‘zekat verin’ ayetiyle zekatı gerektiren şeyi, yani iki yüz veya daha faz¬lasını demek istemiştir.

Mübarek İbn Fudale, Hasan’dan bu ayet konusunda şöyle dediğini nakleder:

- Zekat, vacib olan bir farizadır. Zekat ve namaz olma¬dan ameller bir fayda vermez.”[58]

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Onlar, dini yanlızca O’na (Allah’a) has kılan hanifler (Allah’ı birleyenler) olarak sadece Allah’a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekatı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur.”[59]

“Namazı gereği gibi kılın, zekatı verin ve hayır işlerinde nefisleriniz için önceden ne gönderirsiniz Allah katında onun sevabını bulacaksınız. Şübhesiz Allah, yaptıklarınızı görendir.”[60]

Ömer b. el-Hattab (r.a.)’dan gelen rivayete göre:

O, bir seferinde (Medinelilerin mezarlığı olan) Bakî el- Garkad’dan geçip şöyle der:

- Selâm size ey Kabir ehli, bizden haberler şunlardır:

Sizin hanımlarınız evlendiler, evlerinize başkaları yerleşti, mallarınız da paylaşıldı.

Söyleyeni görülmeyen bir ses, O’na şu cevabı verdi:

- Ey Hattab’ın oğlu, bizdeki haberler de şöyle:

Önden gönderdiklerimizi gördük, infâk ettiğimiz bizim kârımız oldu, geriye bıraktığımızı ise, zarar ettik.[61]

Abdullah İbn Mes’ud (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.):

“Hanginize mirasçısının malı, kendi malından daha çok sevimlidir?” diye sordu.

Sahabîler:

- Ya Rasulullah, bizden her bir kişiye muhakkak kendi malı daha sevimlidir! dediler.

Rasulullah (s.a.s.):

“Çünkü kişinin kendi malı, ölümünden önce hayır yoluna harcayıp önden gönderdiği malıdır. Mirasçısının malı da, kişinin hayra sarfetmeyip ölünceye kadar geri bı¬raktığı malıdır.” buyurdu.[62]

Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Kul, malım malım diyor. Halbuki malından ona yalnız üç şey vardır:

Yiyip bitirdiği,

Giyip eskittiği,

Ve verip (ahiret için) biriktirdiği. Bundan gayrısı, ken¬disi gider, malı insanlara terk eder.”[63]

Âlemlerin Rabbi Allah’a ve hayat rehberi, Muttakilerin önderi Rasulullah (s.a.s.)'e katıksız iman edenler, servetleri nisab mikdarına ulaştığında seve seve zekatlarını verirler...

Helâlinden kazanıp helâl yerlere sarfettikleri mallarının zekatlarını vermek ve gereği gibi infâkta bulunmak, onların katıksız imanın gereğidir... Üzerine düşen her kulluk göre¬vini, bu hassasiyetle yerine getiren mü’min müslümanlar, mutlak hedefe doğru, meşru usûl ile kurtuluş adımlarını peşpeşe atarlar... Bu adımlar, Allah’ın izni ile onları cennete ve Allah’ın rızasına kavuşturur... Rabbimiz Allah’ın razı olduğu ve büyük ecirler verdiği kâmil kullar, bu mü’min müslüman kullardır...

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Ancak onlardan ilimde derinleşenler ile  mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Namazı dosdoğru kılanlar, zekatı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar, işte bunlar, Biz, bunlara büyük bir ecir vereceğiz.”[64]

Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:

Bir Bedevî Arab, Rasulullah (s.a.s.)'in yanına geldi ve:

- Bana, öyle bir işe delâlet et ki, ben onu işleyince, cen¬nete girebileyim, dedi.

Rasulullah (s.a.s.):

“Allah’a hiçbir şeyi ortak kılmayarak yalnız Allah’a ibadet edersin, farz kılınan namazı kılarsın, farz kılınmış olan zekatı verirsin ve Ramazan orucunu tutarsın.” bu¬yurdu.

Bedevî Arab:

- Nefsim elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, ben, senden işittiğim bu ibadetler üzerine bir arttırma yapmam, dedi de arkasını dönüp gidince,

Rasulullah (s.a.s.):

“Kim, cennet ehlinden bir kimseye bakması kendisini sevindirirse, işte şu zata baksın!” buyurdu.[65]

Ebu Eyyub el-Ensarî (r.a.) anlatıyor:

Bir adam:

- Ya Rasulullah, bana, beni cennete girdirecek bir amel haber ver, dedi.

Oradaki topluluk

- Buna ne oluyor ki, bunun ne dileği var ki? dediler.

Rasulullah (s.a.s.):

“Onun bir haceti var, nesi olacak!” buyurdu.

Soran kişiye karşı da, Rasulullah (s.a.s.) şöyle cevab verdi:

“Kendisine hiçbir şeyi ortak kılmayarak Allah’a ibadet edersin, namazı devamlı ayakta tutarsın, zekatı verirsin, hısımlara bağlılık ve ilgiyi ekleyip durursun. Artık bineğini bırak, menziline doğru yürürsün.”[66]

Enes b. Malik (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Kim Allah’ı birleme, Tevhîd ve O’na ibadet üzere, O’na hiçbir şeyi ortak koşmaksızın dünyadan ayrılır, namazı kılar, zekatı verirse Allah Tealâ, kendisinden hoşnud olarak dünyadan ayrılmış olur.”[67]

Helâl yoldan, yani Allah Teâlâ’nın emrettiği ve Rasulullah (s.a.s.)'in fiilî olarak örneğini gösterdiği şekilde ticaret yapıp servet edinen mü’min müslümanların mallarından gerekli mikdarda zekat alınması, onların mallarını ve nefislerini tertemiz edip bereketlendirerek afiyete ulaştı¬rır...

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Onların mallarından sadaka al, bununla onları temizlemiş, arındırmış olursun. Onlara dua et! Doğrusu senin duan, onlar için bir sükûnet ve huzurdur. Allah, işitendir, bilendir.”[68]

Ebu’l-Melik, babası (Usame b. Umeyr, r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Allah haramdan verilen hiçbir sadakayı ve abdestsiz (su veya toprakla temizlenmeden) de hiçbir namazı kabul etmez.”[69]

Yine Ebu’l–Melik, babasından naklediyor:

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Azîz ve Celîl olan Allah, abdestsiz namazı kabul et¬mez. Haram mala da zekat düşmez.”[70]

Kendisinden zekat verilip, Rabbimiz Allah Teâlâ tarafından kabul edilen servet, Allah ve Rasulü (s.a.s.)'in haram kıldığı her türlü yoldan kaçınılarak, yine Allah ve Rasulü (s.a.s.)'in helâl kıldığı yoldan kazanılarak elde edilen servet olması gerekir... Böyle bir kazanç, ancak yegâne hayat nizamı İslâm’ın uygun gördüğü şartlarda elde edilir...

Gayr-ı İslâmî düzenlerin ticaret için uygun gördüğü şartlarda kazanılan servet, içine haram karışmış ve fasid anlaşmalar sonucu elde edilmiş bir kazançtır.... İlk önce ticaretin ve kazancın bu fasid anlaşmalardan, bu haram karışmalardan temizlenmesi gerekir...

Mü’min müslümanın vazifesi, helâl kazancına haram karıştıran şartlardan ve düzenlerden yüz çevirip uzaklaşmaktır... Onlarla amel etmemek ve edilmez-liğini gündeme getirmektir...

Bilmeden veya zorlanarak, yani toplumsal ikrah sebe¬biyle helâl mallarına haram karıştıranlar, bunu öğrenir öğrenmez ve ilk fırsat ellerine geçer geçmez, haram yollarla mal kazanmayı, servet edinmeyi terk etmeleri, onların üzerindeki kulluk vazifelerindendir... Bu vazifelerini gerek ferd olarak, gerekse toplum olarak yerine getirmelidirler... Tevbe edip kendilerini düzeltmelidirler... Her türlü tagutî anlayıştan, fikirden, ideolojiden, hâl ve hareketten vazgeçip, katıksız bir iman ile salih amel işleyen Muttakiler, muhlisler ve muhsinler, kurtulmuş olan zümrenin içine dahil  olurlar...

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Eğer onlar, tevbe edip namazı kılarlarsa ve zekatı ve¬rirlerse, artık onlar, sizin dinde kardeşlerinizdir. Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız.”[71]

İbn Zeyd (rh.a.) şöyle diyor:

- Yüce Allah, namazı ve zekatı farz kılmış ve bunlar arasında ayırım gözetilmesini de, zekat vermeden namazı da kabul etmemiştir.[72]

Abdullah İbn Mes’ud (r.a.) der ki:

- Size, namaz kılmak ve zekat vermek emrolundu. Zekat vermeyenin namazı yoktur.[73]

Abdurrahman b. Mehdî, Süfyan, Ebu İshak, Ebu’l-Ahvas ve Abdullah (İbn Mes’ud, r.a.)’dan naklen rivayet eder:

Abdullah dedi ki:

- Namaz kılan, ancak zekat vermeyen kimsenin namazı yoktur.[74]

Yegâne hayat nizamı olan İslâm’ın hükümlerinin bü¬tün müesseselerine hakim olan “Daru’l-İslâm”da yaşayan mü’min müslümanlar, zekatlarını İslâm Devleti başkanı olan imamın yetkili kıldığı zekat amillerine verirler... Zekat vermeyen ve vermemekte direnen kişiler cezalandırılır, böyle topluluklarla savaşır... Rasulullah (s.a.s.)'in halifesi ve İslam Devleti’nin Ulu’l-Emri İmam Ebu Bekir (r.a.) ile Ashabı Kiram’ın üzerinde icmâ edip, uyguladıkları görüş budur...

Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.) vefat edip, Ebu Bekir halife yapıldığı ve Arap kavminden kâfir olanlar, kâfirliğe döndükleri za¬man (ordu gönderilmesine) Ömer:

- Ya Ebu Bekir, bu insanlara karşı nasıl harb açar, kıtal yaparsın? Halbuki Rasulullah (s.a.s.):

“Ben, insanlarla onlar, ‘Lâ ilâhe illallah’ deyinceye ka¬dar harb etmeye emrolundum. Her kim, bu Lâ ilâhe illallah şehadet kelimesini söylerse, hak ile olmak hariç benden malını ve canını korumuş olur. (Gizli küfür ve masiyetinin) hesabı ise, Allah’a aiddir.” Buyurmuştu, dedi.

Ebu Bekir cevaben:

- Vallahi, ben, namaz ile zekat arasını ayıran kimselerle muhakkak harb ederim. Çünkü zekat, malî bir haktır. Allah’a yemin ederim ki, bunlar, Rasulullah’a veregeldikleri bir dişi oğlağı benden men ederlerse, bu men ediş üzerine onlarla muhakkak harb ederim, dedi.

Bunun üzerine Ömer:

- Vallahi, şu gördüm ki, mürtecilerin katli hakkındaki halifenin bu hükmü, Allah’ın Ebu Bekir’in gönlünde yarattığı genişliğin eseridir. Bu sayede onlarla harb etmenin hak olduğunu öğrendim.[75]

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

 “Sadakalar (zekat) - Allah’dan bir farz olarak yalnızca fakirler, düşkünler, (zekat) işinde görevli olanlar, kalbleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmış(lar) içindir. Allah, bilendir, hüküm ve hik¬met sahibidir.”[76]

“Altın ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harca¬mayanlar ise, onlara da acıklı bir azabı müjdele.

Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kızdırılacağı gün, onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak (ve): ‘İşte bu, kendileriniz için yığıp sakladıklarınızdır, yığıp sakladıklarınızı tadın’ (denilecek).”[77]

İbn Abbas (r.anhuma) anlatıyor:

“Altın ve gümüşü biriktirip de...” (Tevbe, 9/34) ayeti inince durum, müslümanların ağırına gitti.

Bunun üzerine Ömer:

- Ben, sizi rahatlatırım, diyerek Rasulullah (s.a.s.)'e gitti ve:

- Ya Nebîyyallah, bu ayet, Ashabın ağırına gitti, dedi.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):

“Allah zekatı ancak mallarınızdan kalanı temizlemek için farz kıldı.” buyurdu.[78]

“Daru’l-İslâm”da zekatların toplatılması İslâm Devleti¬nin Başkanı olan İmam’ın vazifelerindendir...

İmam Ömer en-Nesefî (rh.a.), “Metnü’l-Akaid” adlı eserinde şöyle der:

“Müslümanlar için bir imama (siyasî lidere) mutlak sûrette ihtiyaç vardır.

Sadakaların toplanması........”[79]

İmam Kurtubî (rh.a.), Tefsir’ inde şunları beyan eder:

“Eğer İmam (İslâm Devlet Başkanı), zekat alıp harcamakta adaletli davranıyor ise, mal sahibinin ister nakit parada, ister başkalarında olsun zekatı, bizzat hak sahible¬rine vermeyi üstlenmesi caiz değildir.

Nakit paranın zekatını, sahiblerine zekat verecek kişi ödeyebilir de denilmiştir.

İbnu’l-Macişun der ki:

- Bu, zekatın özel olarak fakir ve yoksullara (miskinlere) verilmesi hâlinde caizdir. Şayet zekatın bunların dışındaki sınıflara harcanmasına ihtiyaç varsa, o kimselere imamdan başka hiçbir kimse zekat dağıtmaz.”[80]

İslâm Devleti Başkanı olan İmam’ın zekat memuru olarak vazifeli kıldığı amiller, vazifelerini hakkıyla yaptıkları takdirde, Allah yolunda savaşan gazîler gibi olduğunu bildiren önderimiz Rasulullah (s.a.s.), zekatın nasıl toplanacağını, nelerden alınacağını, nerelere ve nasıl dağıtılacaklarını da beyan buyurmuştur... Bu konuda, fıkıh Kitablarının ilgili bölümlerine müracaat edilmelidir!..

Rafi b. Hadic (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Hakkıyla (görev yapan) zekat memuru, eve dönün¬ceye kadar Allah yolunda (savaşan) gazî gibidir.”[81]

--------------------------------------------------------------------------------

[1]    Mü’minun, 23/3.

[2]    İbn Kesir, A.g.e., C.10, Sh.5546.

     Ayrıca bkz. Fahruddin er-Râzî, A.g.e., C.16, Sh.390-391.

[3]    Bkz. Nisa, 4/48 ve116.

[4]    Furkan, 25/71-72.

[5]    et-Taberî, A.g.e., C.6, Sh.200.

[6]    İbn Kesir, A.g.e., C.11, Sh.6047. İbn Ebu Hatim’den.

[7]    Fahruddin er-Râzî, A.g.e., C.17, Sh.286.

[8]    Fahruddin er-Râzî, A.g.e., C.17, Sh.287.

[9]    Kasas, 28/52-55.

[10] Fahruddin er-Râzî, A.g.e., C.17, Sh.538.

[11] Furkan, 25/63.

[12] Fahruddin er-Râzî, A.g.e., C.17, Sh.539.

[13] Sünen-i Tirmizî, Kitabu Sıfatu’l-Kıyame, B.16, Hds.2618.

     Sünen-i Dârimî, Kitabu’r-Rikak, B.5, Hds.2716.

     Abdullah İbnü’l-Mübarek, Kitabu’z-Zühd, Sh.94, Hds.385.

[14] İsra,17/53.

[15] Sünen-i Tirmizî, Kitabu’z-Zühd, B.47, Hds.2517.

     Ahmed ibn Hanbel, Kitabu’z-Zühd, C.1, Sh.32, Hds.82.

[16] Sahih-i Buhârî, Kitabu’r-Rikak, B.23, Hds.62-63.

     Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B.74, Hds. 75-77.

     Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Fiten, B.12, Hds.3971.

     Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Edeb, B.132, Hds.5154.

     Sünen-i Tirmizî, Kitabu Sıfatu’l-Kıyame, B.16, Hds.2617.

     Abdullah İbnül’l-Mübarek, Kitabu’z-Zühd, Sh.91, Hds.368.

[17] Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Fiten, B.12, Hds.3976.

     Sünen-i Tirmizî, Kitabu’z-Zühd, B.9, Hds.2419-2420.

     İmam Malik, Muvatta, Kitabu Hüsnu’l-Hulk, Hds.3.

     Taberânî, Mu’cemu’s-Sağir Tercümesi, C.2, Sh.302, Hds.606.

[18] İmam Malik, Muvatta, Kitabu’l-Kelâm, Hbr.17.

[19] Sünen-i Tirmizî, Kitabu’z-Zühd, B.9, Hds.2418.

[20] Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Fiten, B.12, Hds.3974.

     Sünen-i Tirmizî, Kitabu’z-Zühd, B.47, Hds.2525.

     Ahmed ibn Hanbel, Kitabu’z Zühd, C.1, Sh. 43, Hds.123.

     Kuzaî, Şihabü’l-Ahbâr Tercümesi, çev. Prof. Dr. Ali Yardım, İst. 1999,

     Sh.82, Hds.220.

[21] Sünen-i Tirmizî, Kitabu’z-Zühd, B.7, Hds.2416.

     Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Fiten, B.12, Hds.3970.

[22] Sahih-i Buhârî, Kitabu’r-Rikak, B.1, Hds.1.

     Sünen-i Tirmizî, Kitabu’z-Zühd, Hds.2405.

[23] İsra,17/36.

[24] Şems, 91/7-10.

[25] İsra, 17/13-14.

[26] Kehf, 18/49.

[27] Zilzal, 99/7-8.

[28] Bkz. Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-İman, B.37, Hds.43.

     Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B.1, Hds.1.

[29] Hazret-i Emir Ali İbn Ebi Talib, Nehcu’l-Belağa, çev. Abdulbaki Gölpınarlı,

     Kum - İran, 1989, Sh. 419.

     Not: Bu, söz hadis değildir. Bazı kaynaklarda, Yahya b. Muaz er-Râzî

     (rh.a.)’in sözü olarak kaydedilmiştir.

     Bkz.Aclunî, Keşfu’l-Hafa, C.2, Sh.262, No.2532.

     Aliyyu’l-Karî, Zayıf Hadisleri Öğrenme Metodu, çev. Ahmed Serdaroğlu,

     İst.1986, Sh.118.

[30] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Sünnet, B.14, Hds.4674.

     İbn Kesir, A.g.e., C.13, Sh.7195. İbn Asâkir’den.

[31] et-Taberî, A.g.e., C.7, Sh. 366.

     İbn Kesir, A.g.e., C.13, Sh.7196-7197. İmam Ahmed b. Hanbel (Müsned,

     C.5, Sh.340)’dan.

     Ayrıca bkz. Duhan, 44/37. ayetin tefsiri.

[32] İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e., C.1, Sh.329, Hds.34. İmam Ahmed, Bezzar,

     Ebu Ya’lâ ve Hakim rivayet etmiştir. Lafız, Bezzar’ındır. Hakim isnadının

     sahih olduğunu söylemiştir.

     C.1, Sh.329-330, Hds.35. Taberânî, Kebir’de, İbn Hıbban, Sahih’inde.

     Hds.36, Taberânî, Evsat’ta rivayet etmiştir.

[33] Sahih-i Müslim, Kitabu Sıfatu’l-Münafikîn, B.7, Hds.39.

     Sahih-i Buhârî, Kitabu’t-Tefsir, B.254, Hds.331.

     Sünen-i Dârimî, Mukaddime, B.21, Hbr.179.

     Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru’l-Kur’ân, B.45, Hds.3469.

     İmam-ı Buhârî, Halku Efali’l-İbad, Sh.73, Hbr.221.

     Zubeyr İbn Harb, Kitabu’l–İlm, çev. Prof. Dr. Salih Tuğ, İst.1984, Sh.171.

     Hbr.67.

[34] Sünen-i Dârimî, Mukaddime, B.21, Hbr.180.

[35] Sünen-i Dârimî, Mukaddime, B.21, Hbr.181-182.

[36] Sünen-i Dârimî, Mukaddime, B.21, Hbr.184.

[37] Sünen-i Dârimî, Mukaddime, B.21, Hbr.183.

[38] Hazret-i Emir Ali İbn Ebi Talib, Nehcu’l-Belağa, Sh.397.

[39] Zubeyr’ubn Harb, Kitabu’l–İlm, Sh.168, Hbr.50.

[40] Abdullah İbnü’l-Mübarek, Kitabüz-Zühd, Sh.25, Hbr.51-52.

[41] Sünen-i Dârimî, Mukaddime, B.21, Hbr.186.

[42] Sünen-i Dârimî, Mukaddime, B.21, Hbr.189.

[43] İmam Gazâlî, İhyâu’ Ulumi’d-Din, C.1, Sh.72.

[44]    İmam-ı Azam, Fıkh-ı Ekber Şerhi, Şerh: Allâme Aliyyul-Karî, çev. Hüse-

      yin S. Erdoğan, İst. 1987, Sh.116.

[45]    Dr. Arif aytekin, Ehl-i Sünnet İnanç Esasları- Tahâvi ve Akîde Risalesi, İst.   

      T.y., Sh.62, Md.73.

[46]    Mü’minun, 23/4.

[47]    Lokman, 31/1-5.

[48]    İbn Kesir,  A.g.e., C.10, Sh.5546-5547.

[49]    Bkz. Kasas, 28/77.

[50]    Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-İman, B.1, Hds.1.

      Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B.5, Hds.19-21.

      Sünen-i Neseî, Kitabu’l-İman, B.13, Hds.4968.

      Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-İman, B.3, Hds.2736.

      Taberâni, Mu’cemu’s-Sağîr Tercümesi, C.2, Sh.226, Hds.538.

[51]    Fussilet, 41/6-7.

[52]    et-Taberî, A.g.e., C.7, Sh.246-247.

[53]    Fahruddin er-Râzî, A.g.e., C.19, Sh.350.

[54]    İbn Kesir, A.g.e., C.13, Sh.7030.

[55]    Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Mağazi, B.62, Hds.345.

Kitabu’z-Zekat, B.42, Hds.60.

      Sahih-i Müslim Kitabu’l-İman, B.7, Hds.29-31.

      Sünen-i Tirmizî, Kitabu’z-Zekat, B.6, Hds.621.

      Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’z-Zekat, B.5, Hds.1584.

      Sünen-i İbn Mace, Kitabu’z-Zekat, B.1, Hds.1783.

      Sünen-i Neseî, Kitabu’z-Zekat, B.1, Hds.2428.

      Sünen-i Dârimî, Kitabu’z-Zekat, B.1, Hds.1622.

[56]    Bakara, 2/43.

[57]    İmam Kurtubî, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’ân, çev. M. Beşir Eryarsoy,

      İst.1997, C.2, Sh.24-25.

[58]    İbn Kesir, A.g.e., C.2, Sh. 322.

[59]    Beyyine, 98/5.

[60]    Bakara, 2/110.

[61]    İmam Kurtubî, A.g.e., C.2, Sh.275.

[62]    Sahih-i Buharî, Kitabu’r-Rikak, B.12, Hds.29.

      Sünen-i Neseî, Kitabu’l-Vesaya, B.1, Hds.3594.

[63]    Sahih-i Müslim, Kitabu’z-Zühd, B.4, Hds.3.

      Sünen-i Neseî, Kitabu’l-Vesaya, B.1, Hds.3595.

[64]    Nisa, 4/162.

[65]    Sahih-i Buhârî, Kitabu’z-Zekat, B.1, Hds.3.

      Sahih-i Müslim Kitabu’l-İman, B.4, Hds.15.

[66]    Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Edeb, B.10, Hds12.

Kitabu’z-Zekat, B.1, Hds.2.

      Sahih-i Müslim Kitabu’l-İman, B.4, Hds.12.

      Sünen-i Neseî, Kitabu’s-Salat, B.10, Hds.467.

      İmam Buhârî, Edebü’l-Müfred, B.26, Hds.49.

[67]    İbn Kesir, A.g.e., C.7, Sh.3425. Hafız Ebu Bekr el-Bezzar’dan.

[68]    Tevbe, 9/103.

[69]    Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’t-Tahare, B.31, Hds.59.

      Sünen-i Neseî, Kitabu’t-Tahare, B.104, Hds.139.

      Sünen-i İbn Mace, Kitabu’t-Tahare, B.2, Hds.271-274.

      Sünen-i Dârîmî, Kitabu’t-Tahare, B.21, Hds.612.

[70]    Sünen-i Neseî, Kitabu’z-Zekat, B.48, Hds.2514.

      Ayrıca bkz.:

      Sahih-i Buhârî, Kitabu’z-Zekat, B.8, Hds.14.

      Sahih-i Müslim, Kitabu’z-Zekat, B.19, Hds.63.

      Sünen-i Tirmizî, Kitabu’z-Zekat, B.28, Hds. 656.

      Sünen-i Neseî, Kitabu’z-Zekat, B.48, Hds.2515.

      Sünen-i İbn Mace, Kitabu’z-Zekat, B.28, Hds.1842.

      İmam Malik, Muvatta, Kitabu’s-Sadaka, Hds.1.

 [71]    Tevbe, 9/11.

[72]    İmam Kurtubî, A.g.e., C.10, Sh.143.

[73]    İmam Kurtubî, A.g.e., C.8, Sh.143.

[74]    Ebu Ubeyd, Kitabu’l-Envâl, çev. Cemaleddin Saylık, İst.1981, Sh.370,

      Md.919.

[75]    Sahih-i Buhârî, Kitabu İstitabeti’l-Mürtedin, B.2, Hds.7.

                                Kitabu’z-Zekat, B.1, Hds.6.

      Sahih-i Müslim Kitabu’l-İman, B.8, Hds.32.

      Sünen-i Tirmizî  Kitabu’l-İman, B.1, Hbr.2734.

      Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’z-Zekat, B.1, Hds.1556.

      Sünen-i Neseî, Kitabu’z-Zekat, B.3, Hds.2436.

      İmam Malik, Muvatta, Kitabu’z-Zekat, Hds.30.

[76]    Tevbe, 9/60.

[77]    Tevbe, 9/34-35.

[78]    Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’z-Zekat, B.32, Hds.1664.

[79]    Saduddin Taftazânî, Şerhu’l-Akaid - Kelam İlmi ve İslam Akaidi, çev.

      Süleyman Uludağ, İst.1991, Sh.326-327, 3.Baskı. Metnin Şerhi için aynı

      esere bakınız!

[80]    İmam Kurtubî, A.g.e., C.8, Sh.281.

[81]    Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Harac, B.7, Hds.2936.

      Sünen-i Tirmizî , Kitabu’z-Zekat, B.18, Hds. 640.

      Sünen-i İbn Mace, Kitabu’z-Zekat, B.14, Hds.1809.

      Geniş bilgi için bkz. Sünen-i Ebu Davud Tercüme ve Şerhi, Hzr. Necati

      Yeniel - Hüseyin Kayapınar, İst.1991, C.11, Sh.191.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]