Mü’minlerden Öyle Adamlar Var Ki
Allah davasına koşturanların Allah’tan başkasından beklentileri varsa bu davaya boşuna koşuştururlar. Bu yolda, yol arkadaşı gibi görünenlerden bazıları asap bozar, hız keser, nihayetinde de yol keser. Allah yolunda yegâne yol arkadaşı Allah’tır. Yeter ki Allah seninle olsun. “Nerede olsanız O sizinle beraberdir. Allah bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Hadid, 4)
Allah’ın dininin bize ve hizmetlerimize ihtiyacı yok. Bizim Allah’ın dinine hizmet etmeye ihtiyacımız var. Ne kadar hizmet edebilirsek o kadar Rabbimiz yanındaki değerimiz artar. Dünya ve ahiret saadetine kavuşuruz. Allah’a samimi kul olabilirsek, Allah bize yeter. İsterse tüm ordular gelsin, Allah’ın ordularına kim galip gelebilir?
“Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani ordular üzerinize gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgâr ve görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir.” (Ahzab, 9)
Söz konusu Müslümanlar ve Müslümanlara düşmanlık olunca, düşmanlar bile birbirlerine dost olurlar. Topyekûn Müslümanlara saldırırlar. Kolay zamanda, sıkıntı ve meşakkatlerin olmadığı zamanda Müslümanlık kolaydır. Zor zamanda Müslüman olmak kolay değildir. Gözler kayar, yürekler ağızlara gelir, münafıklar Allah’a bile kötü zanlarda bulunur. Zayıfların da kalplerini hastalandırırlar.
“Hani onlar üzerinize hem üst tarafınızdan hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. Hani gözler kaymış ve yürekler ağızlara gelmişti. Siz de Allah’a karşı çeşitli zanlarda bulunuyordunuz.” (Ahzab, 10)
Zor zamanlarda sadece münafıklar değil, elbette mü’minler de denenir. Sarsılsalar da münafıklar gibi devrilmezler.
“İşte orada mü’minler denendiler ve şiddetli bir şekilde sarsıldılar.” (Ahzab, 11)
“Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar ‘Allah ve Resulü bize ancak aldatmak için vaatte bulunmuşlar’ diyorlardı.” (Ahzab, 12)
Zor zamanlarda bırakın insanlara verilen sözleri, büyük sorumluluk gerektirmesine rağmen Allah’a verilen sözler bile unutulmuştur. “And olsun ki onlar daha önce geri dönüp kaçmayacaklarına dair Allah’a söz vermişlerdi. Allah’a verilen söz ise sorumluluğu gerektirir.” (Ahzab, 15)
Allah davasına hizmet edenler ölümden ya da öldürülmekten korkmazlar. Onların tek endişesi Rablerinin huzuruna imanla çıkamamaktır. Mü’minin nihai dönüşün Allah’a olduğuna kesin imanı vardır. Korkmanın da kaçmanın da ecele faydasının olmadığına inanır.
“De ki: ‘Eğer siz ölümden ya da öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermeyecektir. O takdirde bile pek az yararlandırılırsınız.” (Ahzab, 16)
Her şeyin Allah’ın elinde olduğuna inana mü’min, hayrın da şerrin de Allah’tan geldiğine inanarak ölüm dâhil hiçbir şeyden asla korkup çekinmez. Dost ve yardımcı olarak Rabbini bilir.
“De ki: ‘Eğer Allah size bir kötülük dilerse sizi Allah’tan koruyacak kimdir? Yahut size bir rahmet dilerse buna engel olacak kimdir?’ Onlar kendilerine Allah’tan başka hiçbir dost ve hiçbir yardımcı bulamazlar.” (Ahzab, 17)
Korku ve meşakkat zamanlarında kaçıp, nimet zamanlarında üşüşmek samimi mü’min tavrı olamaz. Çünkü bu tavır iman ve amellere zarar veren bir tavırdır. Mü’minin nihai hedefi Allah rızasıdır.
“Şüphesiz Allah içinizden savaştan alıkoyanları ve kardeşlerine ‘Bize gelin’ diyenleri biliyor. Size katkıda cimri davranarak savaşa pek az gelirler. Korku geldiğinde ise üzerine ölüm baygınlığı çökmüş kimse gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince de ganimete karşı aşırı düşkünlük göstererek sizi keskin dillerle incitirler. İşte onlar iman etmediler. Allah da onların amellerini boşa çıkardı. Bu Allah’a kolaydır.” (Ahzab, 18-19)
Mü’minin kulluk faaliyetinde yegâne örnek ve önderi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizdir. Onun örnekliğini unutturan, devre dışı bırakan her örnek sapmadır. “And olsun Allah’ın Resulünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 21)
Mü’min, Allah’ın yolunu kesmediği müddetçe küffarla dalaşmaz. Üzerine gelirse ne kadar kalabalık ve güçlü olursa olsun ona Allah’ın yardımı ile haddini bildirir. Küffarla mücadelenin ve neticesinde galibiyetin ilahi bir müjde olduğunu unutmaz.
“Mü’minler, düşman birliklerini görünce ‘İşte bu, Allah’ın ve Resulünün bize vaat ettiği şeydir. Allah ve Resulü doğru söylemişlerdir’ dediler. Bu onların ancak imanlarını ve teslimiyetlerini artırmıştır.” (Ahzab, 22)
Rabbimiz de bu samimi mü’minleri överek “mü’minlerden öyle adamlar var ki Allah’a verdikleri söze sadık kalarak şehid oldular, bir kısmı da şehid olmayı bekleyerek asla verdikleri sözden dönmemişlerdir” buyurur. “Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir. Bir kısmı da beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” (Ahzab, 23)
Küffar tanklarıyla, toplarıyla, uçak ve füzeleriyle de gelse, Rabbimiz onları eli boş geri çevirmeye kadirdir. Yeter ki samimi mü’minler olalım. “Allah, inkâr edenleri hiçbir hayra ulaşmaksızın kin ve öfkeleriyle geri çevirdi. Allah savaşta mü’minlere kâfi geldi. Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” (Ahzab, 25)
Kitap ehlinden olduğu halde müşriklere yardım edenler, Müslüman görünümlü olduğu halde İslam düşmanlarına yardım edenler her zaman olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Rabbimiz de o hainlerin kalplerine korku salarak mü’minlerin onları öldürmelerine ve esir almalarına yardım eder.
“Allah, kitap ehlinden olup müşriklere yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine büyük bir korku saldı. Siz onların bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir ediyordunuz.” (Ahzab, 26)
Bizler Allah yolunda daim ve kaim olabilirsek, Rabbimiz bizleri onların her şeylerine varis kılacağını vaat etmektedir. Ahiret mükâfatları ise fazladan ilahi ikramlardır.
“Allah sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına, henüz ayak basmadığınız topraklara varis kıldı. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Ahzab, 27)
Nurein Soak