Samimiyet Kulluğu Değerli Kılar
Ebu Hureyre radiyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“(Vaktiyle) Bir adam:
- ‘Ben mutlaka bir sadaka vereceğim.’ dedi. Geceleyin evinden sadakasını alıp çıktı ve onu bilmeden bir hırsızın eline tutuşturdu. Ertesi gün halk:
- ‘Hayret! Bu gece bir hırsıza sadaka verilmiş!’ diye konuşmaya başladı. Adam:
- ‘Allah’ım! Sana hamdolsun. Ben mutlaka bir sadaka daha vereceğim.’ dedi. Sadakasını alarak evinden çıktı ve onu bir fâhişenin eline tutuşturdu. Ertesi gün halk:
- ‘Olur şey değil! Bu gece bir fâhişeye sadaka verilmiş!’ diye dedikoduya başladı. Adam:
- ‘Allah’ım! Bir fâhişeye sadaka verdiğim için sana hamdolsun. Ben mutlaka bir sadaka vereceğim.’ dedi. Sadakasını alıp evinden çıktı ve onu bir zenginin eline koydu. Ertesi gün halk:
- ‘Bu ne iştir! Bu gece bir zengine sadaka verilmiş!’ diye söylenmeye başladı. Adam:
- ‘Allah’ım! Hırsıza, fâhişeye ve zengine sadaka verdiğim için sana hamdolsun.’ dedi.
Uykusunda o adama şöyle denildi:
- Hırsıza verdiğin sadaka, belki onu yaptığı hırsızlıktan utandırıp vazgeçirecektir. Fâhişe belki yaptığından vazgeçip iffetli bir kadın olacaktır. Zengin de belki bundan ibret alıp Allah’ın kendisine verdiği maldan muhtaçlara dağıtacaktır.” (Buhari, Müslim, Nesâî)
Hadis-i şerifte bahsedilen olayın İsrailoğulları zamanında meydana geldiği başka rivayetlerden anlaşılmaktadır. Hırsıza, fâhişeye ve zengine verilen sadakanın büyük hayretlerle karşılanması, o devirde sadakanın sadece dindar olan muhtaçlara verildiğini göstermektedir.
Adamın verdiği sadakaların Allah tarafından kabul edilmesi ise, Cenâb-ı Hakk’ın sadakaları kabul etme konusundaki ölçüsünün hiçbir zaman değişmediğini, iyi niyetle verilen bir sadaka, yerini bulmasa bile Allah Teâlâ’nın onu kabul edeceğini ortaya koymaktadır. İyi niyetle yapılan bir iş, hatalı bir sonuç da doğursa, Cenâb-ı Mevlâ kulun samimiyetine bakmakta, kendi rızâsı için yapılan iyilikleri kabul buyurmaktadır. Herkes Allah’ın çizdiği kadere boyun eğmeli ve O’nun arzusu dışında bir şey yapılamayacağını bilmelidir.
Hadis-i şerifte, Allah rızâsı için verilen sadakanın, insan üzerinde yaptığı bir başka tesire dikkatimiz çekilmektedir. Kendisine sadaka verilen yanlış yoldaki bir kimse, şayet aklı başında biri ise, gördüğü bu iyilik karşısında durumunu değerlendirecek, tuttuğu yolun hatalı olduğunu fark edecek ve Allah’ın yardımıyla doğruya dönecektir. İyilik yapmak için mutlaka iyi adam aramak gerekmez.
Kim oldukları bilinmeden, gecenin karanlığında bir hırsızın, bir fâhişenin ve bir zenginin eline tutuşturulan sadakanın onlar üzerinde iyi tesirler bırakacağının belirtilmesi bunu göstermektedir. Her devirde olduğu gibi, günümüzde de bazı insanlar karınlarını doyurmak veya karınlarını doyurmak zorunda oldukları insanlar için hırsızlık, fuhuş gibi çirkinliklere başvurmaktadır.
Cenâb-ı Hakk’ın lütfuna, ihsânına mazhar olmuş varlıklı kimseler, çevrelerindeki fakir ve muhtaçlarla ilgilenseler, hadisimizde buyurulduğu gibi “Allah’ın kendilerine verdiği maldan muhtaçlara dağıtsalar” nice problemler daha gün yüzüne çıkmadan çözülür; nice iyi insan izzetini, iffetini yere düşürmekten kurtarır.
Zekât başta olmak üzere mâlî ibadetlerini hakkıyla yerine getiren bir mü’minin kazanacağı faydalardan birisi de kendi yaşadığı alanı güvenli hale getirmesidir. İyiliği dokunan kişiye kötülük düşünülmez.
Yapılan işleri Allah rızâsı için yapmak ve sadakayı gizlice vermek pek değerlidir. Sadakanın gizli verilmesi hususu, hem alan hem de veren için önemlidir. Bugün bazı hayırseverlerin yaptığı gibi yardımların fakirlere evlerinde verilmesi, böylece yapılan iyiliğin kimseye gösterilmemesi her şeyden önce fakiri ve yoksulu yüzsuyu dökmekten kurtarır. Öte yandan hayır yapan kimse de, gösteriş duygusuna yakalanma tehlikesi ortadan kalkacağı için yardımının hayrını görür.
İsrailoğulları’ndan olan hayırsever adam, verdiği sadakaların yerini bulmadığını görünce Allah’a hamd etmekle, “Allah’ım bu yanlışlıklar benim irademle değil senin iradenle olmuştur; senin yaptığın her şeyin de bir hikmeti vardır.” demek istemiş ve ilâhî takdire razı olduğunu belirtmiştir. Ancak iyi niyetle verilen sadaka yerini bulmasa bile Allah onu kabul eder.
Yapılan işleri Allah katında değerli kılan bizim ihlâs ve samimiyetimiz, yani o işleri sadece Allah rızası için yapmış olmamızdır. Aslında ibadet olmayan bazı işler bile, iyi niyetle yapıldığı takdirde ibadete dönüşebilir. Meselâ yemek yiyen kimse, bu gıdalardan elde edeceği kuvvetle ibadet edeceğini düşünürse, yemek yerken bile sevap kazanmış olur. Normal ticaretini yapan kimse, işini en iyi şekilde yaparak insanlara hizmet etmeyi, onları aldatmamayı düşünürse, hem para hem de sevap kazanabilir.
Allah Ganidir, Allah zengindir. Allah hiç kimseye ve hiç kimsenin amellerine muhtaç değildir. Ne ibadetlerimize ne çalışmalarımıza ne gayretlerimize hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Allah’ın; ne amellerimize ne kulluğumuza ne de bize ihtiyacı yoktur. Yaptıklarımızın tümünü biz kendimiz için yapıyoruz.
Öyleyse bize hâkim olan, bizim yegâne sahibimiz olan Rabbinize teslim olup O’nun istediği gibi bir hayat yaşamaktır bize düşen.
Mahmut Avader.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Hayırlı İşlere Besmele İle Başlama ve Yeme İçme Adabı
Abdest alıp gusül ve teyemmüm yaparken, elbise, ayakkabı, mest ve pantolon giyerken, diş fırçalarken, sürme çekerken, tırnak kesip bıyıkları kısaltırken, koltuk altını temizleyip başı tıraş ederken, namazdan çıkarken, yiyip içerken, tokalaşırken, hacerül esvedi selamlarken, tuvaletten çıkarken, bir şeyi alıp verirken ve benzeri güzel işleri yaparken sağ organları (el ve ayakları) kullanmanın makbul olduğu malumdur.
Burun silerken, tükürürken, tuvalete girerken, mescidden çıkarken, taharet yaparken ve benzeri işleri ifa ederken sol organları (el ve ayakları) kullanmanın gerekliliği muhakkaktır.
Konuyla İlgili Hadisler
“Rasulullah aleyhisselam sağ elini temizlik ve yemek için, sol elini de tuvalette temizlenmek ve benzeri işler için kullanırdı.” (Ebu Davud)
“Biriniz ayakkabısını giyeceği zaman önce sağ ayağından, çıkaracağı zaman da önce sol ayağından başlasın. Böylece sağ ayakla ilk önce giyilen, en sonra çıkarılan ayak olsun.” (Müslim)
“Elbise giydiğiniz ve abdest aldığınız zaman sağ taraftan başlayınız.” (Ebu Davud)
“Besmele çek, sağ elinle ye, hep önünden ye.” (Buhari)
“Biriniz yemek yerken besmele çeksin. Şayet yemeğe başlarken besmele çekmeyi unutursa hatırladığı anda ‘baştan sona bismillah’ desin.” (Ebu Davud)
“Kişi evine girerken ve yemek yerken besmele çekerse, şeytan adamlarına ‘Burada ne geceleyebilir ne yemek yiyebiliriz.’ der. Eğer o kişi eve girerken besmele çekmezse, şeytan adamlarına ‘Geceyi geçirecek bir yer buldunuz.’ der. O şahıs yemek yerken besmele çekmezse, şeytan kendi adamlarına ‘Hem barınacak yer hem de yiyecek yemek buldunuz.’ der.” (İbni Mace)
“Şeytan, besmele çekilmeden başlanan bir yemeğe katılmayı pek arzu eder. O kişi yemeğe katılmak için bu kızcağızı getirdi fakat ben elini tuttum. Bu bedevi sayesinde yemeğe katılmak için onu alıp getirdi, elini tuttum. Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki şeytanın eli onların eliyle birlikte avucumdaydı. Sonra peygamberimiz aleyhisselam besmele çekip yemeğe başladı.” (Müslim)
Rasulullah aleyhisselam’ın yanında birisi yemek yiyordu. Adam son lokmaya kadar besmele çekmedi. Son lokmayı ağzına götürürken ‘Bismillahi evvelehu ve ahirehu/Baştan son bismillah’ dedi. Bunun üzerine Rasulullah aleyhisselam güldü ve ‘Şeytan onunla birlikte yemek yiyordu, adam besmele çekince şeytan yediklerini kustu.’ buyurdu.” (Ebu Davud)
“Rasulullah aleyhisselam ashabından altı kişiyle birlikte yemek yiyordu. Bu sırada bir bedevi geldi yemeği iki lokmada bitirdi. Bunun üzerine peygamberimiz aleyhisselam ‘Şayet o besmele çekseydi yemek hepimize yeterdi.’ buyurdu.” (Tirmizi) Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurdu; “Bir kimse yemek yedikten sonra ‘Bana bu yemeği yediren, sonucu etkileyecek güç ve kudretim olmaksızın onu bana nasip eden Allah’a hamd olsun.’ derse geçmiş günahları bağışlanır.” (İbni Mace)
“Rasulullah aleyhisselam yemekte hiçbir zaman kusur aramazdı. İştahı varsa yer, canı çekmiyorsa yemezdi.” (Buhari) “Ben bir yere dayanarak yemek yemem.” (Tirmizi) Allah’ım, bizi peygamberimizin haliyle hallendir. Amin.
-----------------------------------------------------------------
İmam Nevevi, Riyazüs Salihin.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
İtaatin Kime?
Her şey itaatle kaimdir. İtaatin olmadığı yerde her şey durur. Dünya durur, gök durur, yer durur, güneş ve ay durur, gece gündüz durur, mevsimler durur. Rabbimiz bir kısım varlıkları mutlak itaat ettirirken, bir kısmını itaatte muhayyer kılmıştır. Rabbimiz dilediği zamana kadar hayatın devamı için gerekli olan varlıkları kesin itaat ettirmiştir.
Rabbimiz buyurdu ki:
“Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, ‘İsteyerek veya istemeyerek gelin’ dedi. İkisi de, ‘İsteyerek geldik’ dediler.” (Fussilet, 11)
Rabbimiz, kendine itaat üzere kurduğu kâinat düzenini insanın hizmetine sunmuştur.
“Göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah’a boyun eğer.” (Rad, 15)
Rabbimiz, eşrefi mahlûk olarak yaratılan insana kendine itaati emretti fakat zorlamadı. Rabbine itaatin kendi yararına olacağını, isyanın ise kendi zararına olacağını bildirdi. İtaat konusunda onu serbest bıraktı. İnsana düşen, Âlemlerin Rabbine tüm varlıklar gibi itaat etmektir.
Kişi, itaatin gerekliliğini kendisine itaat etmesi gerekenlerin itaat etmediklerini gördüğün de anlar da iş işten geçer. Babasına itaat etmeyen bunun çirkinliğini evladının itaatsizliğine şahit olunca anlar, amirine itaat etmeyen de bunun çirkinliğini memuru kendine itaat etmeyince anlar. Rabbimiz kendisine, Resulüne ve emir sahiplerine itaati emretmektedir.
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere itaat edin ve sizden olan ulü’l emre de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.” (Nisa, 59)
Mü’min için nimetiyle külfetiyle hayat o kadar kolay ki kurallarını âlemlerin Rabbi olan Allah koymuştur. Yeter ki o kurallara uyulsun ve anlaşmazlıklar Kur’an ve Sünnetle çözülsün.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Kim bana boyun eğerse Allah’a boyun eğmiştir. Kim bana karşı gelirse Allah’a karşı gelmiştir. Kim yöneticiye boyun eğerse bana boyun eğmiştir. Kim yöneticiye karşı gelirse bana karşı gelmiştir.” (Müttefekun Aleyh)
Mü’min, kime ve nereye kadar itaat etmesi gerektiğini bilmelidir. Mü’min; Allah’a, Resulüne ve onlara itaat edenlere itaat eder. İtaat edilmesi gerekenlere itaat edilmediğinde ne evde ne işte ne mahallede ne köyde ne şehirde ne de ülkede dirlik, düzenlik olmaz. Menfaat ve çıkar çevreleri davul kimin sırtında olursa olsun, tokmağın kendilerinde olmasını isterler. Doğru olan ise sorumluluk kimdeyse yetkinin de onda olmasıdır.
“Allah’ın kurallarına ters düşmek emredilmedikçe hoşuna gitse de gitmese de Müslüman yöneticinin sözü dinlenip emrine uyulması gerekir. Eğer Allah’ın kurallarına ters düşme emredilirse sözünü dinleyip emrine uymak yoktur.” (Müttefekun Aleyh)
Mü’min, Allah’a isyan olan yerde hiç kimseye itaat etmez.
Hz. Ali radiyallahu anh’dan rivayetle: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir seriyye göndermiş ve başlarına da ensardan bir kimseyi komutan tayin etmişti. Kendilerine komutanın sözünü dinleyip itaat etmelerini emretti. Bir ara bir hususta komutanı kızdırdılar. O da ‘Odun toplayın’ dedi. Onlar odunu topladılar, arkasından ‘Ateş yakın’ dedi. Ateşi yaktılar. ‘Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, benim sözümü dinleyip bana itaat etmenizi emretmemiş miydi?’ dedi. Onlar: ‘Evet’ dediler. ‘Ateşin içine girin’ dedi. Birbirlerine baktılar ve: ‘Biz zaten ateşten Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e kaçtık’ dediler. Onlar bu halde iken komutanın öfkesi dindi, ateş de sönüverdi. Medine’ye döndüklerinde bu durumu Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e bildirdiler. O da ‘Eğer ateşe girselerdi içinden çıkamazlardı. İtaat, dinin güzel gördüğü konularda olur.’ buyurdu.” (Müttefekun Aleyh)
Müslüman emir sahipleri de hata yapabilir. Allah’ın kurallarına ters düşmek emredilmedikçe hoşuna gitse de gitmese de itaat etmek gerekir. Başkalarının size tercih edildiği uygulamalar olsa bile sabır tavsiye edilmektedir.
Useyd b. Hudayr radiyallahu anh’dan rivayetle: “Ensardan bir kimse: ‘Ey Allah’ın Resulü, falancayı görevli olarak atadığın gibi beni de görevli olarak atasan?’ dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: ‘Benden sonra sizler, ilerde başkalarının sizlere tercih edilip kayrıldığı bir takım uygulamalarla karşılaşacaksınız. Bunun için, Havz-ı Kevserde benimle buluşana değin sabrediniz.’ buyurdu.” (Müttefekun Aleyh)
Mü’min asla şeytan ve dostlarına boyun eğip itaat etmez. “Bir de şeytanlar kendi dostlarına sizinle mücadele etmeleri için mutlaka fısıldarlar. Onlara boyun eğerseniz şüphesiz siz de Allah’a ortak koşmuş olursunuz.” (Enam, 121)
Huzeyfe b. el-Yeman radiyallahu anh anlatır: “İnsanlar Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e iyilikleri sorar, ben de bana ulaşır endişesi ile kötülükleri sorardım. Bir defasında: ‘Ey Allah’ın Resulü, biz cehalet ve kötülük üzere idik ama Allah bize iyilik getirdi. Acaba bu iyilikten sonra bir kötülük var mıdır?’ dedim. ‘Evet’ dedi. ‘Bu kötülükten sonra iyilik var mıdır dedim. ‘Evet, ama içerisinde bulanıklık vardır’ buyurdu. ‘Bulanıklığı nedir?’ dedim. ‘Benim yolumun dışında bir yol tutan bir topluluktur. Sen onların bir kısmını tanıyıp kabul eder, bir kısmını da reddedersin’ buyurdu. ‘Bu iyilikten sonra bir kötülük var mıdır?’ dedim. ‘Evet, cehennem kapılarının davetçileri vardır ki kim onların davetine icabet ederse onu cehenneme atarlar’ buyurdu. ‘Ey Allah’ın Resulü, onların özelliklerini bize anlatsan’ dedim. ‘Onlar bizim tenimizdendirler, bizim dilimizi konuşurlar’ buyurdu. ‘Bu işler bana ulaşırsa ne emredersiniz?’ dedim. ‘Müslümanların cemaatine ve imamına uyarsın’ buyurdu. ‘Eğer Müslümanların ne cemaati ne de imamı varsa?’ dedim. ‘Sen bu hal üzere iken ölüm sana gelene değin ağaç kökünü kemirecek duruma gelsen bile, bu fırkaların tümünden uzak dur!’ buyurdu.” (Müttefekun Aleyh)
Hatta bazıları dini kullanarak Allah’a isyan konusunda bile kendilerine itaati sağlamaya çalışırlar. Bunların sahtekârlığını nereden anlayacağız? Allah’a isyanı emreden ister imam, isterse emir olsun; o sahtekârdır. Müslümanların arasına fitne sokan sahtekârdır. Müslümanları birbirine katlettirenler sahtekârdır. Nasları çarpıtanlar sahtekârdır. Müslümanlara karşı Yahudi ve Hristiyanlarla işbirliği yapanlar sahtekârdır. Yaptığı işlerle İslam’a ve Müslümanlara, ister doğrudan ister dolaylı olarak zarar verenler sahtekârdır. Mü’min kiminle hareket edip kiminle hareket etmeyeceğini bilir. Mü’min kiminle omuz omuza olduğuna iyi bakmalıdır.
Bu millet kime itaat edip kime isyan edeceğini bilip uymadığı sürece; kâfir, zalim ve hainlerin boyunduruğundan kurtulamaz.
Nureddin Soyak.