* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır  (Okunma sayısı 857 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2330
Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır
« : Ağustos 22, 2017, 08:41:11 ÖÖ »
Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır

Arapça bir kelime olan zikir “hatırlamak, anmak, düşünmek ve hatırlayıp gereğini yapmak” gibi manâlara gelir; unutmanın ve gafletin zıddı olarak kullanılır. Asıl manâsı budur. Allahu Teâla nın (cc) kitabına ve Rasûl-i Ekrem’in (sav) sünnetine uygun bir hayat yaşayabilmek için, insanın kalbini gafletten kurtarması zaruridir. Gafletin zıddı olan zikir, bunu gerçekleştirebilmek için bir vesileden ibarettir. Allahu Teâlâ kalbi; aklın, ilmin ve ruhun mahalli kılmıştır. İnsan kalbindeki istitaat ile ihtiyaçlarını karşılayabilir ve bütün ilimleri öğrenebilir. Kur’ân-ı Kerîm’de zikir ehli, şeriatını bilen ve ahkâmına uygun amelleri ihlâsla edâ eden kimseleri ifade için de kullanılmıştır. “Bilmiyorsanız zikir ehlinden sorunuz.” (Nahl sûresi: 43) âyet-i kerimesi’ndeki incelik budur. Zikir ibâdeti, ihlâsın hâsıl olması ve ihsân hâlinin gündeme girmesine vesile olabilir. Aynı zamanda kalbin muhafazası açısından da elzemdir.

Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır

KALB, bir vücut için ne kadar gerekli ise; Müslüman hayatımız için ondan daha çok gereklidir. Mühürlü kalbler, hastalıklı kalbler, paslı kalbler ve taşlaşmış kalbler. Yiğit düştüğü yerden kalkar örneğinde olduğu gibi, imanla küfürden, nifaktan, tevbe ve istiğfar ile günahtan temizlenir salih amellerle saflaşır ve merhametleşir; selim kalb haline dönüşür.

İman ve salih amellerin en önemli vasıtalarından biri olan, kalbin cîlâsı durumunda bulunan ilâhî sevginin işareti görülen zikri anlatmaya çalışacağız:

Zikir, Kur’an-ı Kerimde 22 anlamlı olarak yer alır.

Zikir, türevleri ile birlikte 268 defa Kur’an-ı Kerimde geçer. 47 ayette Allah’ın zikredilmesini bildirir.(1)

Zikir: Anmak, anılmak, hatırlamak, hatırlatmak, dinde ihtiyaç bulunan şeyleri anlatmak(2)

Zikir: Kur’an okumak, dinlemek

Zikir: Subhanallah, , Elhamdü lillah, Allahu Ekber, lâ ilâhe illallah gibi sözlerle Allah’ı anmak.

Allah’ı anmak, genellikle insanın gönlüne sevinç ve huzur verir.(3)

Allah anıldığı zaman müminlerin yürekleri ürperir, Kur’an okunduğu zaman imanları artar. (Bkz:Enfal, 8/2)

Allah’ı zikirle kalpler ülperir ve yumuşar. (Bkz:Zümer:39/23)

Allah’ı zikirle kalpler saygı ile ülperir. (Hadid. 57/16)

Zikredenler-Zikretmeyenler

 Peygamberimiz (sav) zikrin önemini şöyle belirtir: “Rabbini zikredenle etmeyenin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir.”(4)

Hadis-i şerifin açıklamasında şunlar yazılır: “Rasulullah efendimiz, Cenab-ı Hakkın ism-i şerifi ve zikr-i cemiliyye parıldayan mü’minlerin gönülleri, damarlarında kan dolaşan diri vücutlara benzetmiştir. Allah’ı zikretmediği için paslanan ve manevî kirlerle örtülen gafil kalbleri de ölülerin hareketsiz bedenlerine benzetmiştir. Demekki zikir kalblerin canı, ruhu ve hayatıdır.

Kâinat devamlı surette hareket halindedir. İnsanın da tıpkı bir parçası olduğu bu kâinat gibi canlı ve diri olması gerekir. Günün muhtelif saatlerinde ibadet mecburiyetinin getirilmesi yani sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarının kılınması kalbleri diri tutmak içindir. Bu zorunlu ibadetler kalbin can suyudur.(5)

 Allah zikir hakkında şöyle buyurur: “Öyle ise siz beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin.” (Bakara: 2/152)

 Elmalılı merhum ayetin açıklamasında şunları yazar: “Size iki vazife vardır: Birincisi:Beni zikrediniz, layıkı ile anınız ki, ben de sizi bana layık bir anışla anayım, imdad ve yardımımı devam ettireyim.  İkincisi: Bana şükrediniz, nimetlerime karşı kalble veya dille, yahut bedenle, ya da hepsiyle birden bana saygı gösterin, benim emirlerime itaat edip, nimetlerimi yerine harcamak suretiyle onlardan yararlanın. İnkâr ve isyanla bana küfür ve nimetlerime karşı nankörlük etmeyiniz hasılı unutkan ve nankör olmayınız.

Zikir de şükür gibi ya dille, ya kalble veya bedenle olur.

Dil ile zikir, Allah Teâlâ’yı en güzel isimleri ile anmak, hamd etmek, tesbih ve tenzih etmek, kitabını okumak veya dua etmek.

Kalb ile zikir, gönülden anmaktır ki, başlıca üç çeşittir:

1-Allah’ın varlığını gösteren delilleri düşünmek, şüpheleri atarak Allah’ın isim ve sıfatlarını tefekkür etmektir.

2-Allah’ın koyduğu hükümleri, kulluk vazifelerimizi, yani Allah’ın vaadini, tehdidini ve bunların delillerini düşünmektir.

3-Maddi ve manevi varlıkları, bunlardaki yaratılış sırlarını seyredip düşünmekle zerrenin kutsal âleme bir ayna olduğunu görmektir. Bu aynaya, gereği gibi bakanların gözüne, o güzellik ve büyüklük âleminin nurları yansır. Bir anlık hisle bundan alınacak olan müşahede zevkinin bir göz kırpacak kadar süren paraltısı bile dünyalara değer. Bu zikir makamının hiç sonu yoktur. Bu noktada insan kendinden ve dünyadan geçer, bütün hisleri hakka bağlanır. Hatta zikirden ve zikir edenden bir isim ve eser kalmaz da, hissedilen yalnız zikredilenden ibaret olur. Gerçi bu makamın sözünü edenler çoktur, fakat buna erenlerin sözle alakası yoktur.

Bedenle zikir:Bedenin organlarından her birinin görevli bulundukları vazife ile meşgul ve dopdolu olması, kendilerine yasaklanan şeylerden uzak bulunmalarıdır.

Merhum M. Hamdi Yazır zikir konusunda şunları da yazar: “Allah Teâlâ, bu zikir çeşitlerinden hangisi ile zikredilirse, O da ona layık bir şekilde kendisini zikreden kimseyi, zikredip anacaktır. Bu noktayı anlatmak için, bu ayet çeşitli tabirlerle açıklanmıştır. Bu cümleden olarak:

Beni bana itaatle zikrediniz, ben de sizi rahmetimle zikredeyim.

Beni dua ile zikrediniz, ben de sizi duanızı kabul ve ihsanla zikredeyim.

Beni övgü ve itaatla zikrediniz, ben de sizi övgü ve nimetle zikredeyim.

Beni dünyada zikrediniz, ben de sizi âhirette zikredeyim.

Beni gizli yerlerde zikrediniz, ben de sizi sahralarda zikredeyim.

Beni refahınız, rahatınız zamanında zikrediniz, ben de sizi bela ve musibete uğradığınız zaman zikredeyim.

Beni ibadetle zikrediniz, ben de sizi yardımla zikredeyim.

Beni benim yolumda cihadla zikrediniz, ben de sizi hidayetimle zikredeyim.

Beni doğruluk ve samimiyetle zikrediniz, ben de sizi kurtuluş ve size tahsis ettiğim şeyleri artırmakla zikredeyim.

Beni önceden ilahlığımı kabul ile zikrediniz, ben de sizi sonunda rahmet ve kulluğa kabul ile zikredeyim.

Kısaca kulluğun başı zikir, sonu ise şükürdür.” (7)

Merhum şehid Seyyid Kutubdan zikir konusunda cümleler alıyoruz: “Allah’ı zikir, sadece dille değildir. Zikir kalbin de birliikte harekete geçtiği bir infialdir. Zikir, kalbin tek başına veya dille cûş-u hurûşa gelmesidir. (cûş-u huruş=çoşkunluk demektir. )

Bu cûş-u huruş neticesinde insan Allah’ı ve Allah’ın varlığını kavrayıp, böyle bir şuurun tesiri altında Allah’a itaat ederek rü’yetullaha vasıl olur. Hak Taâlâ’nın vuslat bahş edip, mülakat zevkini tattırdığı kimse için O’ndan başka bir şey yoktur artık.

Allah’ı unutan kimse, kendisini kaybetmiş gereksiz bir yaratıktan başka bir şey değildir. Kim Allah’ı zikrederse, Allah da onu zikreder ve zikrini kâinatın da üstüne çıkarır.

İlk müslümanlar gerçekten Allah’ı zikretmişlerdi de, Allah da onları zikretmişti. Onların zikrini yücelterek kendilerini ideal kumanda mevkiine yerleştirmişti.

Sonra müslümanlar, bu gerçek zikri unuttular. Ve birden zelil, boş, ihmale şayeste, hakir varlıklar haline geldiler.”  8

Mahmut Toptaş hoca da zikir konusunda şunları yazar: “Âlimlerimiz zikir için demişler ki, dille yapılan zikir vardır. Elinize aldınız tesbihiniz yolda giderken boş gideceğinize, türkü söyliyeceğinize, Lâ İlâhe illallah, Lâ ilâhe illallah diyerek gidiyorsunuz. Bu bir zikirdir. Dille yapılan bir zikirdir.

Kalble yapılan zikir, kişinin yüreğinden Allah sevgisini ve korkusunu hiç çıkarmaması da zikirdir.

Bedenle yapılan zikir ise, Allah’ın vermiş olduğu bedenle Allah’ın vermiş olduğu emirleri yerine getirmek, O’na bedenle yapılan bir zikirdir. Namaz hem dille yapılan bir zikirdir. (Fatiha suresini ve diğer zammi sureleri okuyoruz. ) hem de bedenle yapılan bir zikirdir. Bütün azamız bu zikre katılmış oluyor. Aynı zamanda kalble de yapılan bir zikirdir. Allahü Ekber deyip elinizi bağladıktan sonra, mümkün mertebe dışarıyla ilişkiyi kestiğiniz takdirde hem dilimiz, hem kalbimiz, hem de bedenimiz Allah’ın zikri ile meşgul olmuş oluyor.”(9)

Allah’ı Anmak Kalblere Huzur Verir

Allah buyurur:  “Onlar, inananlar ve kalbleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalbler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur. İnanan ve salih amel işleyenler için, mutluluk ve güzel bir dönüş yeri vardır.” (Rad, 13/28, 29)

Merhum Ebu’l-Leys Semerkandi, ayetlerin açıklamasında şöyle der: “İman edenler ancak hidayete ererler. İman etmeyenler ise asla hidayete eremezler. Çünkü hidayetin kapısı imandan geçer.

İman insanı Allah’a götürür, kalbi huzura kavuşturur.

Kalbler ancak Allah’ı anmakla ve zikirle huzura kavuşur.

Allah’ı anmayan kalb ölüdür, huzur bulamaz ve ondan hayır-hasenat beklenmez.

Kalbi huzura kavuşmayanlar dünyada da, ahirette de ebedî huzur ve saadete eremezler.

İman edip salih amel işleyenler dünyada da, âhirette de huzur ve saadete kavuşurlar. Onlar iki cihanda da mesut ve bahtiyar olacaklardır.

Çünkü Allah’ı zikir bütün ibadetlerin, iyiliklerin, hayırların, manevî güzelliklerin başıdır. Bu zikir insanı huzura, saadete, rahmete, iyiğliğe, hayra götürür. Şerden, kötülüklerden, masiyetten, küfürden, haramdan ve Allah’ın yasaklamış olduğu şeylerden uzaklaştırır. Ruhu olgunlaştırır, nefsi terbiye eder, ahlakı güzelleştirir. İşte onlar için hoş bir hayat ve güzel bir istikbal vardır. Cennet onlarındır, orada Tuba ağacının gölgesinde gölgeleneceklerdir.”(10)

Mahmut Toptaş hoca ayetin açıklamasında şunları yazar: “Gözünüzü açın, dikkat edin Allah’ın zikri ile kalbler huzura kavuşur. Başka yolu yoktur. Kalblerin mutmain olması için, ”Subhanellah, ”Hasbunallahü ve nimel vekil” gibi zikirleri bol bol söylemek lazım.

Bu zikirler yanan yüreğin üzerine dökülen bir soğuk su gibidir. Onun galeyanını durdurur. Ruh ve sinir hastalıkları mutehassıslarının bir çoğu hastalarına namaz kılmayı, ibadet yapmayı, boş zamanlarında Allah’ı zikretmeyi tavsiye ediyor.

Başka bir doktorda hastasına şiyan şiyan kelimesini günde 500 tane söylemesini emretmiş. Ben de dedimki “bu kelimenin herhangi bir anlamı var mı?” Hayır dedi. Niye bu kelimeyi tevsiye ediyorsun dedim. Dediki öneml oan hastayı meşgul etmek. Ben de “Allah demesini söyleseniz” dediğimde, “bize onu öğretmediler bunu öğrettiler” dedi.

İman edip salih amel işleyenlere ne mutlu veya müjdeler olsun demektir. Birde “Tuba cennetteki bir ağacın adıdır.

Yunus Emre’nin;

Salınır Tuba dalları,

Kur’an okur hem dilleri,

Cennet bağının bülbülleri,

Öter Allah deyu deyu.

Bu şiirinde ki “Tuba” bir isim olarak alınmıştır. Hadisde de “Tuba, cennette bir ağacın adıdır” diye zikredilmiştir.

Ayette “iman edip salih amel işleyenlere Tuba ağacının altında gölgelenmek vardır. ”Bir kısım hocalarımız “onlar için varacakları güzel bir makam ve mevki vardır” diye tefsir etmişlerdir.

Önemli olan bir hususta iman ile salih ame ard arda gelmesidir. Dikkate şayandır, iman gönülde olandır, amel gönülde olanın fiiliyata dökülmesidir. Fiiliyata dökülmeyen iman sahibine pek faydalı olmaz. Kişinin evinde oturup “yarabbi bana para ver” demesi nasıl olmuyorsa kalbdeki imanda amele dönüşmedikçe faydası az olur.”(11)

Merhum Muhammed Hamdi Yazır “zikir” konusunda şunları yazar: “Allah’ı anmak ve hatırlamakla kalbler huzura erer, içsel acılar, sancılar şifa bulur, sükuna kavuşur, yatışır. Çünkü her şeyin başlangıcı ve sonu Allah’a bağlıdır. Bütünüyle sebebler zinciri Allah’dan başlar ve yine dönüp dolaşır O’nda son bulur. Mümkün ve mühtemel olan her şeyin akışı Allah’da kesilir.

Allah, daha üstü ve daha ötesi olmayan, sınırdan ve miktardan münezzeh olan yüceler yücesi bir olduğundan, gerek dış dünyadaki varlıklarda, gerek vicdanda O’ndan ilerisi yoktur ki, fazla bir kalb hareketine imkan ve ihtimal bulunsun.

Allah deyince, düşünceler hareket hedefinin son noktasına erişmiş, mantıklar durmuş, bütün duygular, bütün korkular ve ümitler son durağına dayanmış bulunur.

Gönüller O’nun dışında hangi dünya nimetine meylederse etsin, hangi isteğe ulaşırsa ulaşsın, onların hepsinin daha iyisi ve daha üstünü, daha ötesi bulunduğundan, hiçbirinde karar kılamaz. Hiçbiri ruhun özlemini gideremez, heyecanını doyum noktasına ulaştıramaz. Haz ve lezzette daha yükseğine ulaşmak ister.

Fakat kalb ilâhî marifetten, Allah’ı zikirden zevk almaya başlayınca, bütün maksatların ve bütün işlerin Allah’a yönelmiş olduğunu anlar ve artık O’ndan yüksek bir makam ve merciye, O’nun dışında bir maksuda geçmek mümkün olmaz.

Bundan dolayıdır ki, marifetullah’a yükselemeyen ve Allah’ı zikretmeyen kâfir ve gafil kalbler, hiçbir zaman ıstıraptan kurtulamaz, kalb huzuru, gönül huzuru ve “cemiyyet-i dil” denilen mutluluğu tadamaz. Huzur bulamaz, çırpınırda çırpınır durur.

Üstelik bu çırpınış bir aşk neşvesinin uyandırdığı vüslat heyecanı da değildir, geçici sebeplerin, boş emellerin sarsılıp yıkılışından kaynaklanan bir hicran acısıdır ki, “Allah” demedikçe sürekli olarak devam eder gider.”(12)

Merhum şehid Seyyid Kutub ayetlerin açıklamasında şunları yazar: “Allah’a bağlılıklarını ve O’na yaklştıklarını hissetmekle huzura kavuşurlar. Hakkın yanında bulunmanın verdiği bir emniyet içindedirler. Yalnızlığın vereceği huzursuzluk ve krizden kurtulurlar. İki yolun ortasında kalmış olmanın verdiği sıkıntıdan uzak olurlar.

 Yaratılışın hikmetini kavrarlar, başlangıçtaki duyumlarını anlayıp nereye geleceklerinden haberdar olurlar. Her türlü tecavüzden korunmuş olduklarını bilirler.

Allah dilemedikçe onlara hiçbir şeyin fayda ve zarar veremeyeceğini kabul ederler ve bu yüzden huzurlu olurlar.

Allah’ın verdiği musibetlerle denendiklerini kabul ederek belalara sabrederler. Allah’ın rahmeti, yardımı, dünya ve ahîrette rızıklarla kendilerini donatmasını bilerek rahmetine güvenirler.

 Allah’ı anmakla mü’minlerin kalblerinin huzura kavuşması gerçeğinin çok derin anlamı vardır ve bunu ancak iman aydınlığından nasibini almış ve Allah’a mülaki olmuş kalbler anlarlar. Ne var ki, onu bilmeyen ve anlamayanlara kelimelerle aktarmak güç hem de çok güçtür. Kelimeler o anlamları iletemez.

Allah’a yaklaşmanın verdiği ünsiyeti ve huzuru yitirmek kadar dünya yüzünde acı ve felakat yoktur. Çevresindeki kâinatla ilgisini kesmiş olarak yer yüzünde gezinen kimseden daha betbaht birisi olamaz.

Çünkü Allah’a bağlılığını kaybeden kişi bu kopmaz ve sarsılmaz bağı kaybetmekle bütün kâinatla olan bağlantısını kesmektedir.

Bu dünyaya niçin geldiğini ve nereye gittiğini bilmeden nebati bir hayat yaşayan insandan bahtsız ve daha zavallı kim olabilir? Hayatta değer verilmesi gereken şeylere değer vermesini bilmeyen insandan daha acınacak birisi olur mu? “Dikkatli olun, kalbler ancak Allah’ı anmakla huzurlu olur. ”

Allah’ın zikriyle huzura erenlere, Allah onlara varacağı yeri de güzelleştirmektedir. Çünkü onlar bu dünyada güzel ameller işlemişler ve hayat için faydalı hareketlerde bulunmuşlardır.

“İnanmış olup salih ameller işleyenler için hoş bir hayat ve güzel bir istikbal vardır.”(13)

Allah buyurur: “Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vernmekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalblerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar” (24/37)

Ayetin açıklamasında şöyle denilir: “İnsanların çoğu, fani olan imtihan dünyasında ticarete, zanaate, zevk ve safaya dalarak Allah’ı unuturlar, namazları vaktında kılmazlar, mala düşkünlükleri sebebiyle zekatı ya hiç vermezler yahut da eksik verirler.

Bunlar imtihan için verilmiş, adeta imtihan sorusuna benzeyen dünya malına ve menfaatine aldanarak servet ve nimet imtihanını kaybeden gafillerdir.

Allah’ın örnek gösterdiği, övdüğü, yaptıklarının karşılığını fazlasıyla vereceği, ayrıca karşılığı olmayan hesapsız lutuflarda bulunacağı kulları ise, dünya-âhiret dengesini iyi kuranlar, ebedîyi faniye, devamlıyı geçiciye, değerliyi değersize değişmeyenlerdir.(14)

Mahmut Toptaş hocamız d ayetin açıklamasında şunları yazar: “Mecnun Leylasına aşık olunca, bütün güzellikleri onda görünce; bağlar, bahçeler, sazlar, kızlar, saraylar, köşkler hiçbiri onun gönlünü eğleyemez olur.

 Allah’ın da kadın ve erkeklerden öyle er kişileri vardır ki almak, satmak, ticaret yapmak onları Allah’ın zikrinden, Kur’andan, namazdan, zekat vermekten alıkoyamaz.

Onlar Allah’ın rızasını kazanıp cennetine girmeyi hedef kabul etmişler. Kırk bin metre koşucusunun koşarken hep ödülü düşündüğü, ayağına değen taşlara takılıp kalmadığı gibi, o er kişiler de Allah’ın rızasına doğru yürürken gözlerine takılap haram yüzlere ve gözlere, eline bulaşan haram olan, baş dödüren, köşe döndüren paralara takılıp kalmazlar.”(15)

“Allah’ı çok zikredin ki, kurtuluşa eresiniz.” (Cuma, 62/10)

Bütün kötülüklerin başı Allah’ı unutmaktır. Allah’ı hatırlamayan, O’nun kulları için hazırladığına değer vermeyen kimseler, kendi basit zevk ve çkarları içinde boğulmaları sebebiyle kendilerinden başkalarını düşünmezler.

Halbuki insan Yaratıcısını ne kadar çok hatırlayıp anarsa, davranışlarına o nisbette çeki düzen verir ve O’nun rızasını kazanmaya bakar. İyi bir insan olmanın, dolayısıyla hem dünyada hem âhirette mutlu olmanın yolu her fırsatta Allah’ı anmaktır.

Sabah, akşam, gece, gündüz, karada, denizde, hazarda, seferde, otururken, yatarken, işine giderken gelirken, sağlamken, hastayken, kısaca her zaman her yerde ve fırsatta Rabbini anmalıdır. İnsanın iki cihanda başarısı ve kurtuluşu buna bağlıdır. Zikir Allah’ı sadece dil ile ibaret değildir. Allah’ın yapılmasını emrettiği ve Rasulullah’ın ümmetine emrettiği her ibadet her hayır ve güzel iş birer zikirdir.”(16)

Allah Dostlarına Göre Zikir

Tasavvufun temel eserlerinden biri olan “ Kuşeyri Risalesi” nin zikir bölümünden paragraflar alıyoruz.

Konu bir âyet ve bir hadisle başlar:  “Allah Teâlâ buyurmuştur ki: “Ey iman edenler; Allah’ı çokça zikredin. ”(Ahzab:33/41)

Peygamber (sav) ashaba;   “Size amellerinizin en hayırlısını, rabbınız katında en temiz olanını, derecenizi en çok yükseltenini, altın ve gümüş infak etmekten, düşmanla karşılaşıp onları öldürmenizin veya onlarla savaşırken şehid düşmenizden daha hayırlı olanını vereyim mi?” diye sordu. Ashap, “Ey Allah’ın Resûlü, o nedir?” diye sordular.

“Allah Teâlâ’yı zikretmektir” buyurdu. (Tirmizi, Daavât, 6)

Peygamber (sav) şöyle buyurur: “Yetyüzünde Allah Allah diye zikreden kimseler bulunduğu sürece kıyamet kopmaz.” (Müslim, iman, 148)

Zikir temelde iki iki kısımdır: Dille zikir, kalble zikir.

 Kul diliyle zikre devam ederek sürekli kalb zikrine ulaşır. Tesir, kalb zikrine aittir. Kul kalbi ve diliyle zikretmeye başlayınca, onun manevî terbiyesinde en kâmil hali budur.

Zikrin belirlenmiş bir vakti yoktur. Zikir her vakitte yapılabilir. Kul, her vakit zikirle görevlidir. Bu, ya farz ya fazilet olarak sürekli devam eden görevdir

Namaz ibadetlerin en şereflisi olduğu halde, bazı vakitlerde kılınması caiz değildir. Kalb ile zikir ise bütün vakit ve hallerde yapılabilir. Allah Teâlâ, gerçek akıl sahiplerini tanıtırken şöyle buyurmuştur: “Onlar ayakta, oturdukları halde ve yanları üzerinde yatarken sürekli Allah’ı zikrederler.” (Al-i İmran: 3/191)

Hasan Basrî demiştir ki, manevi tadı şu üç şeyde arayın: Namazda, zikirde ve Kur’an okumada. Eğer bunlarda bulursanız çok güzel. Yoksa bilin ki (kalbinizin katılığı yüzünden, size şevk ile amel etme) kapısı kapanmış.”(17)

Dil ile Zikirde Kullanılan Sözler

1- Allah: Yüce yaratan’ın has ismidir. Konuşurken, sohbet ederken, çalışırken, yürürken, otururken her halde gönülden gelerek aşk ile sık sık söylenmelidir. Müslüman, Allah deyince, Allah’ı anar yani zikreder.

Süleyman çelebi Mevlid de şöyle der:

Bir kez Allah dese aşk ile lisân,

Dökülür cümle günah misli hazan.

Bir kere dil aşk ile Allah dese, gunahlar sonbahar yaprakları gibi dökülür.

Eûzü-Besmele:

Eûzü billâhi mineşşeytanirracîm. Bismillahirrahma-nirrahîm.

Türkçesi; İlâhî rahmetten kovulmuş şeytanın şerrineden Allah’a sığınırım. Rahman ve rahîm Allah’ın (cc) adı ile başlarım.

Müslüman yerken, içerken bir işe başlarken, Eûzü, besmele çeker. Şeytanın şerrinden Allah’a sığınır, Allah adı ile başlar. Allahı zikreder, O’ndan yardım ister.

3-Lâ ilâhe illallah: Allah’tan başka ilah yoktur. Lâ ilâhe illallah cennetin anahtarıdır. Çok söylenmelidir.

4-Sübhanallah: Allah ‘ta noksan sıfatlar yoktur.

5-Elhamdü lillah: Allah’a hamdolsun, demektir. Yedikten, içtikten, bir işi tamamladıktan sonra, birisi nasılsın? deyince Allah’a hamdolsın deriz, memnuniyetimizi belirtiriz. Allah’a şükrederiz.

6-Allahu Ekber:Allah en büyüktür. Büyüklükte eşi, dengi ve benzeri yoktur. Namaz Allahu Ekber diye diye kılınır. Sevinçli anlarımızda tekbir alırız, Allahu Ekber, deriz.

7- Hasbunallahü ve ni’mel vekîl.

Allah bize yeter, O ne güzel vekildir. (Sıkıntılı ve zorluk anlarında)

8- Lâ havle velâ kuvvete illâ billah

Güç ve kuvvet sahibi ancak Allah’tır.

Peygamberimiz(sav) şöyle buyurur:

9- Dile hafif, mizana konduğunda ağır gelen ve Rahman olan Allah’ı hoşnut eden iki cümle vardır: “Sübhanallahi ve bihamdi, sübhanallahil’azîm.”

AYET DUALARLARI İLE ZİKİR

1-Rabbenâ âtinâ fiddünya haseneten ve fil’âhireti haseneten ve kınâ azâbennâr.

“Rabbimiz bize dünyada iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru.” (Bakara: 2/201)

2-Rabbi zidnî ilmen

Rabbim ilmimi artır. (Taha:20/114)

3-Teveffenî müslimen ve el’hıknî bissâlihîn (Yusuf:12/101)

Rabbim, beni Müslüman olarak öldür ve beni salihler arasına kat.

4-Rabbic’alnî mukîymessalâti ve min zürriyyetî Rabbenâ ve tekabbelduâ’

Rabbenağfirlî velivalideyye ve lilmü’minîyne yevme yekûmülhisâb(İbrahim:14/40, 41)

Rabbim, beni ve neslimden olanları, namazı dosdoğru kılanlardan eyle. Rabbimiz duamı kabul eyle. Rabbimiz, hesabın görüleceği günde beni, ana ve babamı ve bütün mü’minleri affeyle

HADİS DUALARI İLE ZİKİR

1- Sebbit kalbî a’lâ dinike=

Rabbim! Kalbimi dinin üzere sabit kıl.

2- Allahümme e’innî alâ zikrike ve şükrike ve hüsni ibâdetik.

Allahım! Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana layık ibadet etmek için bana yardım eyle.”

3- Allahümme inneke afüvvün tühibbül afve fa’fü annî

Allahım! Sen çok affedicsin. , affetmeyi seversin. Beni affet.

4- Allahümmec’alni minettevvabîn vec’ alni minel mütetahhirîn Allahım! Beni tevbe edenlerden ve beni temizlenenlerden eyle.

Cüveyriye Tesbihi

Peygamberimiz (sav) bir gün sabah namazını kıldıktan sonra, Cüveyriye validemiz namaz kılmakta iken erkenden evden çıktı. Kuşluk vakti tekrar eve döndü. Cüveyriye validemizin hala yerinde oturduğu görünce: “Yanından ayrıldığımdan beri hep burada oturup zikirle mi meşgul oldun?” diye sordu. O da: Evet, diye cevap verdi. Bunun üzerine peygamberimiz (sav): “Senin yanından ayrıldıktan sonra üç defa söylediğim şu dört cümle, senin sabahtan beri söylediğin zikirlerle tartılacak olsa, sevap bakımından onlara eişt olur: (Sübhanallahi ve bi-hamdihî adede halkıhî ve rıza nefsihî ve zinete arşıhî ve midâde kelimatihî) Yarattıkları sayısınca, kendisinin hoşnut olduğunca, arşının ağırlığınca ve bitip tükenmeyen kelimeleri adedince; ben, Allah’ı uluhiyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim”

İslâmî tarikatlar, mensuplarını terbiye ederken, öğütler verirken günlük zikirleri de kullanılar. Günlük zikirler de verirler. Biz de tarikatların zikirlerine benzer günlük bir zikir cetveli snuyoruz.

Günde yüzbir defa Allah

Günde yüzbir defa Lâ ilâhe illallah

Günde yüzbir defa. Sübhanallahi ve bi hamdih

Günde yüzbir defa Allahümme salli a’lâ Muhammed’in ve a’lâ âli Muhammed.

Günde yüzbir defa Esteğ’firullah.

Günde on defa Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şeriyke leh. Lehülmülkü velehülhamdü ve hüve a’lâ külli şey’in kadîyr.

Konuyu âyet mealleri ile tamamlıyalım: “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin.  Onu sabah akşam tesbih edin.  O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size merhamet eden; melekleri de sizin için bağışlanma dileyenlerdir.  Allah mü’minlere çok merhamet edendir.” (Ahzab, 33/41-43)

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1   Doçent Dr. İsmail Karagöz, Kur’an’da Zikir Kavramı ve Allah’ı Zikir, sh:15-25, Diyanet yayını, 2007, Ank.

2   M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 6/460, Zaman yayını, İst.

3   Süleyman Ateş. Kur’n-ı Kerimin tefsiri, 3/1377, Milliyet yayını, 1995, İst.

4   Riyazussalihîn, 6/266, Hadis NO:1437, Erkam yayını, İst.)

5   Adı geçen eser, 6/266-267

6   Hak Dini Kur’an Dili, 1/445, Bkz. Riyazussalihîn, 6/188

7   Adı geçen eser, . 1/446

8   Seyyid, Kutub, Fi zılalilkur’an, 1/291, Hikmet yayını, İst.

9   M. Toptaş, 1/294

10   Ebul-Leys Semerkandi, Tefsirulkur’an, 3/328, Özgü yayını, İst.

11   Mustafa Toptaş, Şifa Tefsiri, 4/228, Gerçek hayat yayını, İst.

2   Hak Dini Kur’an Dili, 5/145

13   Fi zılalilkur’an, . 8/547-549

14   Kur’an Yolu, 4/84, Diyanet yayını, Ank.

15   Şifa tefsiri, 5/384.

16   Riyazussalihîn, 6/220

17   Küşeyri risalesi, 254-258, Semerkand yayını, 2009, İst.

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]