Peygamberimizin Dilinden Zikrullahın Fazileti
Zikir, sözlükte anmak, hatırlamak demektir. Dini ıstılahta zikir denilince zikrullah, yani Allah-u Zülcela’i anmak, Allah'ın yüce ismini çok söyleyerek daima kalpten çıkarmamak demektir.
Allah-u Zülcelâl, Kur’an-ı Azimüşşan’ın birçok yerinde zikrin ne kadar kıymetli olduğunu beyan etmiştir. Bir ayet-i kerimede; “… Allah’ı zikretmek, elbette en büyük ibadettir.” (Ankebut; 45) buyurmuştur.
Allah-u Zülcelal'i zikretmek, dünyada, kabirde, mahşerde ve sırat köprüsünde insan için en büyük kurtarıcıdır. Ayet-i kerimede Rabbimi, “Allah’ı çokça zikredin ki, felaha eresiniz.” (Enfal, 45) buyurmaktadır.
İnsan yaratılış olarak gaflete dalmaya, yani Yaratıcısına karşı görevlerini unutup kendi arzularının peşine düşmeye meyillidir. Hatta zaman zaman kendini toparlamazsa kalbi ibadete karşı gittikçe katılaşır ve her çeşit günahı işler hale gelir. Eğer tevbe edip Allah’ı zikretmeye başlamazsa kalbi daha da katılaşır ve Allah korusun imanını kaybedecek hale gelir. İşte bu hale düşmemenin çaresi Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin tavsiyesine uyarak “Dilimizin daima Allah'ın zikriyle ıslak olmasıdır.”
Allah'ın adını zikretmek insanın kendisini toparlamasını ve Allah-u Zülcelal’e karşı olan muhtaç ve zavallı durumu hatırlayarak vazifelerini yerine getirmesini sağlar. Zikir adeta kalbin bekçisidir. Kalbimiz zikirsiz kalırsa şeytan oraya dadanır, hortumunu sokup insana vesveseler verir. Bu sebeple kalbi düzeltmek için zikir kadar kıymetli bir amel yoktur.
Her Derdin Devası Zikrullah
Zikrullah bütün dertlere ve sıkıntılara en güzel çaredir. Malum olduğu üzere Yunus aleyhisselam kavminin onu yalanlaması üzerine sıkıntıya düşünce gemiye binip şehirden ayrılmak istemişti. Ama fırtına çıktı ve denize atılarak kendisini bir balık yuttu. Hz. Yunus o balığın karnında devamlı Allah’ı tesbih ile zikretti. Allah-u Zülcelal, ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Eğer (Yunus aleyhisselam) çok tesbih edenlerden olmasaydı, yeniden dirilecekleri güne kadar onun (balığın) karnında kalırdı.” (Saffat; 143-144)
Eğer bizler de bir sıkıntıya düşersek Yunus aleyhisselam gibi Allah'ı zikrederek yardımını istemeliyiz. Eğer tıpkı Onun yaptığı gibi, ihlasla samimiyetle zikredersek Allah-u Zülcelal bizi de onun gibi sıkıntıdan kurtaracaktır.
Müminler dünya hayatları boyunca her halukarda Allah'ı zikretmekten gafil kalmamalıdır. Bir vazife yüklendikleri zaman da Allah'ın ismini çok zikrederek Onun yardımını istemelidirler. Allah-u Zülcelal Hz. Mûsâ ve Hârûn aleyhimesselâm’ı Firavun’a tebliğ ve davet vazifesiyle gönderirken:
“Sen ve kardeşin, birlikte âyetlerimi götürün. Beni anmayı ihmâl etmeyin.” (Tâhâ, 42) buyurarak, onların şahsında bize örnek vermiştir.
Demek ki müminler ne dünya ne de ahret işleri için Allah'ı zikretmekten gafil kalmamalıdır. Bilhassa dünya işlerine kendilerini kaptırıp Allah'ın zikrini ihmal etmemek gerekir. Esasen üzerimize düşen vazifeleri yerine getirmek zikri ihmal etmenin bahanesi olamaz. Çünkü zikir ibadeti her zaman, her yerde yapılabilir ve özel bir imkan da gerektirmez. İnsan Rabbini zikretmeyi istedikten sonra her hal ve şartta zikredebilir. Kur’ân-ı Kerîm’de Rabbimiz dünya işlerini de ihmal etmediği halde zikirden gafil kalmayan müminleri şu şekilde metheder:
“Öyle insanlar vardır ki, ne bir ticaret, ne bir alışveriş onları Allah’ı zikirden, namazı kılmaktan, zekatı vermekten alıkoyamaz.” (Nur, 37)
Ashab-ı kiram Allah-u Zülcelal’in rızasını kazanmak için işkenceler çektiler, ev ve yurtlarını bırakıp hicret ettiler, gurbet ellerde yokluk çektiler, savaştılar… İslam yolundaki bunca hizmetlerine rağmen Rabbimiz onlara zikir konusunda en ufak bir gevşeme göstermemeleri için şöyle ikaz buyurmuştur:
“İmân edenlerin Allah’ı zikretme ve O’ndan inen Kur’ân sebebiyle kalblerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi?” (Hadîd, 16)
Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz ashabına diğer ibadetleri öğrettiği gibi zikrullahı da talim buyurmuştır. En azından her müslümanın beş vakit farz namazlarından sonra ve yatağa girince tesbih ve zikir yapmasını emreden Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, şeytanın insanı tesbihâtın sevâbından mahrum etmek için musallat olduğunu şöyle bildirmiştir:
“Şeytan, namazda iken birinize gelir ve; ‘Şunu hatırla, bunu hatırla!’ der. Namazdan ayrılıp gidinceye kadar buna devam eder. Neticede kişi bu tesbîhâtı bile terk eder. Kişi yatağına girince de şeytan ona gelir, (bu zikirleri yapmadan) uyutmaya çalışır ve uyutur da.” (Tirmizî, Deavât, 25)
Cennet Bahçeleri
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ashabını cemaatleşerek zikretmeye teşvik etmiş, zikir halkalarının Allah katında büyük bir kıymeti olduğunu bildirmişti:
“Bir topluluk Allâh’ı zikretmek üzere bir araya gelirse melekler onların etrafını sarar; Allâh’ın rahmeti onları kaplar; üzerlerine sekînet iner ve Allah Teâlâ onları yanında bulunanlara över.” (Müslim, Zikr, 38, 39)
Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem Allah'ın isminin zikredildiği meclisleri cennet bahçelerine benzeterek şöyle buyurmuştur:
“Cennet bahçelerine uğradığınızda oradan hakkıyla istifâde ediniz.” Ashâb-ı kirâm:
“Cennet bahçesiyle neyi kasdediyorsunuz yâ Rasûlâllah?” diye sorunca Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem:
“Zikir halkalarını.” buyurdu. (Tirmizî, Deavât, 82/3510)
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin ashabıyla birlikte cemaatle zikir yaptırdığını gösteren rivayetler de vardır. Sahabeden bir zat şöyle anlatmıştır: “Biz Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin huzurunda idik. Peygamber aleyhisselatu vesselam:
“Aranızda (Hırıstiyan, Yahudi veya İslam’ı bilmeyen) yabancı birisi var mı?” diye sorunca:
“Yoktur ey Allahın elçisi,” dedik.
Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz kapının kapatılmasını emretti ve:
“Ellerinizi kaldırın ve Lâ ilahe illallah deyin.” buyurdular.
Bunun üzerine ellerimizi kaldırdık ve “Lâ ilâhe illallah” dedik. Sonra Hz. Peygamber Efendimiz:
“Allah’a hamdolsun. Ya Rabbi, Sen Beni bu kelime ile gönderdin, Bana bunu emrettin ve onda bana cenneti vaad ettin. Sen vaadinden dönmezsin.” dedi. Sonra da şöyle buyurdu:
“Sevinmez misiniz? Allah sizin hepinizi affetti.” buyurdular. (Ahmed ibni Hanbel; Müsned, IV, 124)
Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi vesellem halka şeklinde oturmuş bir sahabe topluluğunun yanına yaklaşır. Onlara niçin böyle oturduklarını sorduğunda onlar: “Kendilerine başta İslam olmak üzere pek çok nimetler veren Allah’ı zikretmek için bir araya geldiklerini anlatırlar. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem tekrar:
“Siz gerçekten sadece Allah’ ı zikretmek için mi toplandınız?” diye ısrarla sorduğunda Sahabîler:
“Vallahi sadece bu maksatla bir araya geldik.” diye yemin ettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
“Israrla sormam sizi itham ettiğim için değildi. Cebrail bana: “Allah’ın sizlerle meleklerine karşı iftihar ettiğini haber verince ben de sizin tam olarak ne ile meşgul olduğunuzu anlamak istedim.” buyurdular. (Müslim, Zikir, 2701)
Ashab-ı kiram sadece cemaatleşerek zikretmez, gece teheccüd namazına kalkıp, Kuran-ı kerim okur ve Allah'ın ismini zikrederlerdi. Hatta geceleyin Medine sokaklarında dolaşanlar evlerden yayılan arı uğultusu gibi sesler duyarlardı. (İbn Sa'd, 3; 110)
Ashabı kiram zikir ve ibadetle öyle yetişiyorlardı ki Abdullah ibn-i Mes’ûd radıyallâhu anh şöyle anlatıyor; “Biz boğazımızdan geçen lokmaların tesbihlerini duyar hâle gelmiştik!” (Buhârî, Menâkıb, 25)
Her şey Allah’ı Tesbih Ediyor
Allah-u Zülcelal “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbih eder. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbîhini anlamazsınız…” (İsrâ, 44)
Alemlerin Rabbi yüce Mevlamız canlı cansız bütün mahlukatını Allah'ın tesbih etmekle vazifelendirmiştir. Hatta mahlukatın çoğunun gafil insanlardan daha fazla Allah'ı zikrettiği bildirilmiştir.
Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem yolda giderken bir grup insana rastladı. Binek hayvanlarının üzerinde durmuş (sohbet ediyorlardı.) Onlara şöyle buyurdu:
“Hayvanlarınıza, onları yormadan güzelce binin ve (kullanmadığınız zaman da) güzel bir şekilde bırakın, dinlendirin. Onları yollardaki ve sokaklardaki konuşmalarınız için kürsü edinmeyin. Nice binilen hayvan vardır ki sırtına binenden daha hayırlıdır ve Allah Teâlâ’yı ondan daha çok zikretmektedir.” (Ahmed, III, 439)
Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
“…Kuşları ve tesbih eden dağları da Dâvud’a boyun eğdirdik. (Bunları) Biz yapmaktayız.” (Enbiyâ, 79)
Bütün bir kainat, devasa bir zikir meclisidir. Eğer insan da gafletten uyanır, kalbini nefsaniyetin karanlığından arındırıp, Allah'ın marifet ve muhabbet nurlarıyla doldurursa onların zikrini duyar hale gelir. İşte onlar Allah'ın veli kullarıdır.
Allah dostları, gönüllerini dâimâ Allah'ın zikriyle süsledikleri için kalplerinin nuru dışarıya feyezan edip başkalarına da tesir ederek gafletten uyandırır. Onlar hâlleri ve sözleriyle Allâh’ı hatırlatır ve insanları zikir ve ibadete teşvik ederler.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de bir hadisi şeriflerinde o Hak dostları için şöyle buyurmuştur;
“(Allâh’ın velî kulları) yüzlerine bakıldığında Allah Teâlâ’yı hatırlatan kimselerdir.” (İbn-i Mâce, Zühd, 4)
İşte böyle gönlü daima Allah'ın zikriyle meşgul olan kimseleri Hakk’ın bir lütfu bilmeli ve onların maneviyatından istifâde etmeye çalışmalıdır. Onlar nefislerini tezkiye edip, kendilerini Allah-u Zülcelal’e adamışlardır. Onların manevi hallerinden istifade etmenin yolu, onları Allah için sevmek, örnek almak ve irşadlarına uymaktır.
Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah'ın kulları arasında bir grup var ki, onlar ne peygamberlerdir ne şehidlerdir. Üstelik Kıyamet günü Allah indindeki makamlarının yüceliği sebebiyle peygamberler de, şehidler de onlara gıbta ederler."
Orada bulunanlar sordu: "Ey Allah'ın Resulu! Onlar kim, bize haber ver!"
"Onlar aralarında ne kan bağı ne de birbirlerine bağışladıkları bir mal olmadığı halde, Allah’ın ruhu (Kur'an) adına birbirlerini sevenlerdir. Allah'a yemin ederim, onların yüzleri mutlaka nurdur. Onlar bir nur üzeredirler. Halk korkarken, onlar korkmazlar. İnsanlar üzülürken, onlar üzülmezler.
Ve şu ayeti okudu: "Haberiniz olsun Allah’ın dostları var ya! Onlara ne korku var ne de onlar üzülecekler" (Yunus 62. Ebu Davud, Buyu 78,)
Hayrünnisa Yılmaz.