Zikirdeki Mutluluk
Allah aşkına şu hadis-i kutsideki ifadelerin güzelliğine, cazibesine, çarpıcılığına, sıcaklığına, sevecenliğine, şefkat ve merhametle kucaklamasına, sarıp bürümesine bakınız:
“Allah Teala diyorki: “Ben, kulumun hakkımdaki zannı yanındayım. O, beni zikrettikçe, ben onunla beraberim. O, beni içinden-yalnız başına zikrederse, ben de onu içimden anarım. O, beni bir cemaat içinde zikrederse, ben de onu, daha hayırlı bir cemaat içinde anarım. O, bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak giderim.”1
Şu kulun kıymetine bakın. Şu sevgiye, şefkate, ilgiye, mazhariyete bakın. Allah aşkına şu Rabbımıza bakın!… bunun karşısında kul, Allahı zikretmez de ne yapar? Şükretmez, sena etmez, hamd etmez, övmez de ne yapar?
Şu işin güzelliğine bakınız! Siz Allah’ı zikrediyorsunuz ve Allah sizin yanınızda!…
“Efendim, bu zati beraberlik değil, ilmi beraberlik” gibi neşemizi kaçıran, vecdimize, istiğrakımıza soğuk su serpen kelamî ve felsefî tartışmaları bir yana bırakarak düşünüyoruz; Allah bizim yanımızda biz O’nu zikrederken!
Aslında o, her zaman yanımızda,2 bize bizden, bize kalbimizden3, bize şah damarımızdan daha yakın!4 Bizi, daima işitir ve görür”!…5
Şu anda da öyle! Bizimle!
Aman Allahım, bu ne şeref ve saadet!…
Öyleyse, bütün kalbimizle ona yönelmeli, kalbimizin bütün alıcılarını o yöneltmeli, tepeden tırnağa göz ve kulak kesilmeli, bütün tecellileri yakalamağa çalışmalı, tam bir huzurla makamda olduğumuzun bilincinde bütün isteğimizi seferber etmeli, O’na karşı yoğunlaşmalı, kilitlenmeli, konsantre olmalı, O’nun dışındaki her şeyden yani masivadan hiçbir şeyi kalbe getirmemeli, görmemeli, duymamalı, düşünmemeli, bütün bütün zikrettiğimiz Rabbımızda müstağrak olmalıyız. Olmalı ki, gerçekten olmalı, olgunlaşmalı, ermeliyiz. Gaflete açık kapı bırakmamalıyız.
İşte hayat bu!… İşte çoşku bu!… İşte izzet ve şeref bu!… İşte mutluluk bu!… işte, kulluk bu efendim, kulluk bu!…
Allah, razı olduğu kullarını zikrinde başarılı kılıyor.6 Kızdıklarını ise, zikrine karşı kapalı kılıyor.7 Kilitliyor kalplerini, uzaklaştırıyor kendinden, nefislerine atıyor ve kendilerinde unutturuyor kendilerini.8
Efendimizin (s.) ifadeleri gerçekten müthiş: “Allahı sevmenin alameti, Allah’ı zikretmeyi sevmek, Allah’a buğz etmenin alameti de, zikrine buğz etmek, zikrini sevmemektir.”9
Kalbini bütün dünyalıklardan arındırarak, bütün masivadan alıkoyarak Allah’a yöneltip O’nu zikreden, elbette takva’ya ve muhabbetullaha erecektir.
Ve elbette zikrullahtan gafil kişi, kalbi masiva ile meşgul olduğu için, Allah’tan gafil kalacaktır…
Zikir, bütün zevkleri, vecdleri, nurları, ilhamları, yakınlıkları… ile beraber, en hayırlı ve en faziletli bir ibadettir aynı zamanda. Ayet-i Kerime “Allah’ın zikri, kuşkusuz en büyüktür”10 diyor.
Efendimiz (s.) de şöyle buyurmaktadır:
- Sizce, amellerinizin en hayırlısını, Rabbınız katında en makbülünü, altın ve gümüşlerin infakından, ölümüne savaştığınız cihad meydanlarına koşmanızdan daha hayırlısını haber vereyim mi?
- O nedir ya Resulellah?
- Zikrullah.11
Aslında zikrullah, hayat yolumuzun kılavuzu, kalbimizin lambası, vicdanımızın hakimi, nefsimizin vaizidir. Allah’ı zikreden kişi, O’nun arzu ve isteklerini görmezden gelemez. O’nu üzen ve kızdıran şeylere tevessül edemez. Her işini şeriatın ölçüsüne göre yapmak mecburiyetinde olduğunu anlar. Her işini, şeriatın çerçevesinde yaparken, şeriatın sahibini unutması mümkün mü? Bu işi niye şöyle değil de, böyle yapmaktadır? Neden şu işten kaçmaktadır da, buna yönelmektedir? Nedeni açık; Allah öyle istiyor da ondan. Yani, yaşarken, işlerinde, uygulamalarında, muamelelerinde hep Allah ölçüsü var, yani Allah var hep aklında, fikrinde, kalbinde. İşte size mükemmel bir zikir.
İşte zikr-i daim!…
Allah, böyle bir kulunu sevmez mi?
Bu kul bunu bilir de, mutluluktan delirmez mi?…
İşte Rububiyyet ve kulluk!… İşte dünya ve saadet!… İşte eşya ve hakikatini kavrama!… İşte adalet ve insaf!… İşte ihsan ve güzellik!… İşte mükemmel insanlık ve mesud beşeriyet!… İşte barış ve huzur!… Ve işte kelimelerdeki acziyet, ifadelerdeki fukaralık, beyandaki bizarlık!…
Bu duyguları daha derinden idrak için, gelin ilimden istifade edelim. Yani zikirden bahseden ayet ve hadislere tekrar bakalım, efendimizin manevi ruhani hayatını tekrar temaşa edelim, ashabın zikrini görelim ve evliyanın ahvalini seyredelim.
Edelim de aşkımızı tazeleyelim, niyet ve kasdımızı belirleyelim, cehdimizin yakasını derleyelim, himmetimizi kavî tutalım ve kalbimizi sahibine vererek, içten ve derinden, ihsan üzere, yani O’nu görüyormuş gibi bir “Allaaah” zikredelim.
Cemal Nar